Hz.Muhammed Tüm Dünya İçin Gönderildi.


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazıları
Eklenme Tarihi: 15 Nisan 2010
Geçerli Tarih: 29 Mart 2024, 08:29
Site: Haberci71.com - Kırıkkale Haberleri
URL: http://www.haberci71.com/yazar.asp?yaziID=2812


 

 
Hz.Muhammed Tüm Dünya İçin Gönderildi.
Bismillahirrahmanirrahim 

Soru: Bazı kardeşler "Sadece Hz. Muhammed (s.a.a) tüm dünya için gönderildi, diğer peygamberler (a.s) sadece bir kavme gönderilmiştiler" diyorlar. Bu ne kadar doğru? İnancımıza göre 5 ulul-azm peygamber (a.s) tüm dünya için gönderilmemiş midir? 

Cevap: İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.a) risaletinin evrensel olduğunda hiçbir şüphe yoktur. Bu konuda gayet açık ayetler ve hadisler vardır. Ancak Ulul-Azm Peygamberlerin risaletinin evrensel ya da bölgesel ve belli bir kavim ve topluluğa yönelik olup olmadığı konusunda İslam alimleri arasında iki meşhur görüş vardır, bir de meşhur olmayan bir görüş: 

1- Bu peygamberlerin risaleti evrensel değildi. Örneğin Hz. Musa (a.s) ve Hz. İsa Beni İsrail kavmine gönderilmişlerdi ve davetleri bu kavimle sınırlıydı. Bu görüşlerine bazı ayetlerin zahirini de delil olarak göstermişlerdir: 

“Meryem oğlu İsa'nın da şöyle dediğini hatırla: "Ey İsrailoğulları! Ben size Allah'ın elçisiyim…” (Saf, 6)

Hz. Musa (a.s) hakkındaki bazı ayetlerin zahirinden de bu anlamı çıkarmak mümkün:

Mesela İsra suresinde şöyle buyuruyor:

“Biz Musa’ya kitabı verdik ve onu İsrailoğullarına hidayet vesilesi kıldık…” (İsra, 2) Benzer bir manayı, İsra 101, Taha 47, Şuara 17 ve Mu’min 53’ten de anlamak mümkündür.

Her halükarda bu görüşe sahip olanlara göre bir Peygamberin Ulul-azm olması ve kitap ve şeriat sahibi olmasıyla, risaletinin evrensel olması arasında zaruri bir bağ söz konusu değildir.  

2- Bir diğer görüş şudur ki Ulul-azm ve kitap sahibi peygamberlerin iki türlü davetleri vardı; birincisi marifetullaha, tevhide ve şirkten uzak durmaya yönelik olan davetleri, diğeri ise özel bir takım ahkam ve şeriatleri içeren davet… Birinci türden olan davetleri evrenseldi, ama ikinci türden olan davetleri belli bir kavme yönelikti ve genel değildi.

Örneğin Kur’an ayetlerinden anlıyoruz ki Hz. Musa (a.s) Firavun’u tevhide ve şirkten uzak durmaya davet ediyordu. Oysa Firavun ve taraftarları Beni İsrail’den değillerdi. Diğer yandan Beni İsrail Mısırdan çıkıp Allah’ın emriyle başka bir bölgeye taşındıklarında, Hz. Musa’ya bir takım levhalar nazil oldu ki bunlarda yazılı olan hükümler sadece İsrailoğulları’nı aitti ve Kıbtıler ve diğer kavimleri ilgilendirmiyordu.

 

3- Burada üçüncü bir görüş de vardır ki çok meşhur olmasa da bize göre en mantıklı görüştür. O da şudur ki gerçi İslam öncesi Ulul-azm peygamberlerin risaleti İslam peygamberi gibi evrensel değildi, ama bunun anlamı şu değildir ki bu Peygamberlerin zamanında yaşayıp da onun kavminden olmayan birisi onun davetinden haberdar olursa, onu kabul etmeme ruhsatını sahip olsun. Hayır, böyle birisi onun kavminden olmasa dahi eğer onun davetini duyar da kendi kavmine özgü bir peygamber de gönderilmiş olmazsa, o peygambere iman etmesi ve onu izlemesi gerekir. Çünkü Kur’an Muminler hakkında buyuruyor ki:

“Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. "Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır" dediler.” (Bakara, 285)

Demek ki eğer bir kimse bir Peygamberin risaletinden haberdar olur da ona iman etmezse, bütün peygamberlere iman etmemiş gibidir. Bu hüküm bir peygamberin zamanında yaşayıp da onun kavminden olmadığı halde onun risaletini duyup da ona iman etmeyen kimseyi de kapsar. Mesela Çin’de yaşayan bir kimse Ortadoğu’da bir Peygamberin o bölgede bulunan kavimlere mebus edildiğini duyarsa, ona iman etmekle yükümlüdür. 

Elbette eğer bir zamanda ayrı ayrı kavimlere farklı kavimlerin mebus edildiğini farz edersek, o kavimlerden olmayan kimse, o peygamberlerin hepsine iman etmelidir. Çünkü Peygamberlerin risaletlerinin ana unsurları ortaktır; bunu bir çok Kur’an ayetinden anlamak mümkündür. Ancak eğer bazı hükümler o kavimlere özel inmişse, o konularda uyma mecburiyeti yoktur. 

Bu görüşü teyid eden şahitlerden birisi şudur ki Kur’an ayetlerine baktığımızda Cinlerden bir grup Hz. Musa’ya iman ettiler. Ama Resulullah’ın risaletinden haberdar olduklarında Müslüman oldular. Oysa Hz. Musa’nın cinlere mebus olduğunu ispatlayacak bir delil yoktur. Dolayısıyla buradan şunu almıyoruz: Hz. Musa (a.s) Cinlere mebus edilmemesine rağmen cinlerden bir grubu Tevrat nazil olduğundan haberdar olunca Hz. Musa’ya iman etmişlerdi. Bu gerçeği Kur’an’da şöyle beyan etmiştir: 

“Hani cinlerden bir gurubu, Kur'an'ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Kur'an'ı dinlemeye hazır olunca (birbirlerine) "Susun" demişler, Kur'an'ın okunması bitince uyarıcılar olarak kavimlerine dönmüşlerdi. * Ey kavmimiz! dediler, doğrusu biz Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, hakka ve doğru yola ileten bir kitap dinledik.” (Ahkaf, 29-30)