Haberci71.com -  Kırıkkale Haberleri
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Referandum ve hayır lara giden yol

16 Ağustos 2010, 12:19

Referandum ve

«hayır»lara giden yol

 

 

Üzeyir Lokman ÇAYCI

 

 

Aşağıda size sundukları «asılsız pembe tabloları» ve onlara «bizim verdiğimiz cevapları» göreceksiniz. Terazinin bir kefesine onların sundukları, "aşağılamaları", "gerçek dışı ifadeleri", "Amerika’ya hizmet projesi olan ve Türkiye’nin doğusunu parçalama projesi olan BOP eşgüdüm başkanlıklarını",  "intiharları", "cinayetleri", "kazaları" ve "Türkiye’yi, Türk Silahlı Kuvvetlerini, dünyaya nasıl rezil ettiklerini" koyun... Diğer kefesine de sizin "vatanseverliğinizi", "duyarlılığınızı" ve "inancınızı" koyun... Eğer onların size sunduklarını onaylıyorsanız onların dilediği oyu verin... Eğer sizin duyarlılığınız ağır geliyorsa «HAYIR» deyin!

 

¤ Onların sadece seçim dönemlerindeki dağıttıkları kömürler, beyaz eşyalar, rüşvet paketlerinin bağlantılarını özetleyen aşağıdaki ifadeye bakın :

Basri Gocul  «Özlü Sözler» isimli kitapçığının 7. sayfasında  naklettiği Mevlâna’nın sözü : «Avcının kuşlara saçtığı dane, zulme bahanedir, zulme bahane!»

Yani niçin size hediye sunduklarını ve söyledikleri sözlerinin aslını iyice araştırın! Onlar bunları, sizi düşündükleri için değil,  oylarınızı ve sizi avlamak için yaptıklarını bilin!

 

¤  Parti çıkarlarını ülke çıkarlarının üstünde tutan bir “negatif siyaset” değil, ülke çıkarlarını parti çıkarlarından önde tutan bir “pozitif siyaset” takip ettiklerini söyleyerek yola çıkan AKP yöneticilerinin bugün kişisel menfaatlerini ülke çıkarlarından daha önde tuttuklarını belgeleyen yüzlerce bilgi, belge ve haberle karşılaşıyoruz.

AKP Genel Başkanı ve başbakanlık koltuğunda oturan Recep Tayyip Erdoğan'ın ''görevi ihmal'', ''zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrak ve kayıtlarda sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak'' suçlarından dosyaları var. Bu suçlar halk arasında "yüz kızartıcı, adi suç" olarak niteleniyor.

 

¤  Cumhurbaşkanı makamında bulunan Abdullah Gül'ün ABD ziyareti sırasında eşi Hayrünnisa Gül ve bakan eşlerinin Washington'un sosyetik lokantası Cafe Milano'da akşam yemeği yediklerini, yemek sonrasında Hayrünnisa Gül, 500 dolar tutan hesabın faturaya yüzde 20 bahşiş ilave edilerek Türkiye Washington Büyükelçiliği'ne gönderilmesini istediğini ve bu konuyu basına sızdırdığı gerekçesiyle Türk garson Kerem Çelik’in sorumlu tutulduğunu, lokantaya yapılan baskıyla bu garsonun işten çıkarıldığını biliyoruz.

16.01.2008 tarihinde gazetelere  «Istakozlu makarna Türk garsonu yedi» başlığıyla yansıyan bu haber onların fakir fukara, garip guraba söylemlerini boşa düşürdü.

(Nisa Sûresi, 10. âyet :   Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar, zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.)

AKP ile 12 Eylül Darbesi şartlarından daha vahim bir dönemdeyiz

 

¤ AKP iktidarı döneminde insanlar kaygı içerisinde yaşamaya itildiler! Engizisyon mahkemeleri döneminde «sen suç işlemediğini ispat et» denilirdi. Bugün Silivri Mahkemelerinde de aynı yöntem uygulanıyor! Kanuna aykırı olgular (sahte belgeler, tertipler, iftiralar, telefon dinlemeleri vs.) delil kabul ediliyor. Ve mağdurlara adeta «suç işlediğini ispat et» deniliyor!  Darbe dönemini andıran tutuklamalar, cezaya dönüştürülen sorgulamalar hiç irdelenmiyor. AKP yöneticilerinin toz pembe olarak gösterdiği vahim ve hukuk dışı adalet yansımaları endişelerimizi artırıyor. 12 Eylül darbesi  döneminde Türkiye’de  cezaevi nüfusu  70.172 iken bir yıl önce yani 1979 yılında bu sayı 52.653 idi.  3 Kasım 2002 tarihinde milletvekili çokluğuyla  iktidar olma hakkını kazanan AKP dönemine dikkatlerinizi çekiyorum. Bu tarihte (2002’de) cezaevi nüfusu  59.429 iken bu sayı 2009 yılında 111.924’e ulaştı. Bu rakam AKP döneminde ülkemizin çok kötü bir şekilde  yönetildiğini belgelemektedir. İnsanlarımızı suça ve hapishanelere yönlendiren şartları, ilgisizlikleri, ihmalleri kim oluşturdu? : Elbette ki AKP yöneticileri... AKP’li yöneticiler ülkemizi eğitimden, adalete kadar bir çok konuda cumhuriyet döneminin en zor ve en kötü şartlarına sürüklediler.

 

¤  Recep Tayyip Erdoğan «Kimlik bilgileriniz çalınabilir, bu konuda yasal bir boşluk var. DNA bilgileriniz çalınabilir. Bir şey yapamıyoruz. 12 Eylül’de bize oy verin bunu düzeltelim», diyor.  Bu konuyla ilgili olarak da  bir soru sorarak onların gizli planlarını açığa çıkarın? Onlara  : «Pekiyi Recep Bey, böyle bir tehlike vardı da 8 yıl boyunca niye en ufacık bir adım atmadınız? Aklınız başınıza bugün mü geldi?» diye sorun onlara.

Bu konuda gerek Anayasa gerekse ceza hükümleri var. İsterseniz  hırsızlık, isterseniz de casusluk hükümlerini uygulayarak yaptırım yaptırabilirsiniz. Madem  böyle bir tehlike vardı da muhalefet partileri size hiç hayır dediler mi? Gerçekleri neden çarpıtıyor ve her ilgisiz kaldığınız bütün konuları referandumla ilişkilendiriyorsunuz ?

Bunun bir tek izahı var : Bizi uyutmak istiyorlar!

 

Referandum oylamasında arka plana düşen konular

 

Yüksek Seçim Kurulunun üzerine AKP yöneticilerinin gölgeleri mi düşüyor?

İnsan psikolojisi üzerine uzun süre araştırmalar ve bilirkişilik yapmış bir kişi olarak dikkatimi çeken hususları sizlere arzedeceğim.

Son günlerde Yüksek Seçim Kurulu’nun seçim öncesindeki aldığı kararlar ve uygulamalar sorgulanıyor. «Neden Hayır’a kahve rengi, Evet’e beyaz seçildi?» Bu seçimi kim, neye dayanarak yaptı?

Halbuki akademik dilde, yani sanat açısından Beyaz ve siyah renk değil,  yansız (nötr) olarak adlandırılıyor.  Yani beyaz seçiliyorsa ya siyah ya da ikisinin arasında kalan (nötr) oluşumları veya karışımları seçilebilirdi. Sarıdan kırmızıya, maviden  yeşile bütün renklerde siyah ve beyaz vardır. Ama siyah veya beyaz içinde hiç bir renk yoktur. Bunu şöyle açıklayabiliriz : Ya Celilü Allah’ın bir ismi deriz. Allah ya Celilü’nun ismi demeyiz. Çünkü Allah ismi 99 ismi içerir! 

Yani renk diye seçilen iki farklı sunum birbirleriyle çelişkili... Evet’e beyaz seçmeyi  AKP’nin AK’ıyla ilişkilendirdiğimiz zaman oylamayı AKP’yi onaylatmakla bir başka anlamı çağrıştırıyor. AKP’ye yönelik bir yönlendirme, psikolojik vasıtalarla ve çaktırmadan yapılıyor. Eğer bu tam ters olsaydı, doğrudan bunu düşünmek kolay olmayacaktı.

Gelelim diğer konuya : Evet’e de Hayır’a da evet mührü bastırmak. Bu kez «evet» dedirtmek isteyen iktidara yönelik ikinci psikolojik yönlendirme kendiliğinden ortaya konuluyor. Mahkemeler, hakimlerden oluşan kurumlar olduğu için, adil ve yansız olmak zorundadırlar. 

Fransa’da bu tür seçimlerde yaklaşık 7X12 santimetre ebadında üzerinde evet veya hayır (ya da parti isimleri veya isimler) yazan küçük kağıtlar kullanılıyor. Eğer iki konu, kişi veya öneri varsa  İki kağıt ve bir zarfla kişi kabine giriyor. Birini zarfa koyarak sandığa imza karşılığında şahitler huzurunda atıyor.

Her ikisi beyaz olabilir.

Adil, tarafsız, çağa uygun demokratik bir seçim için şüphe uyandırmayan mühürsüz oylamalar yapılmalıdır. Ben bir sendikacı olarak 30 yıldır Türkiye’de yaşanılan olumsuzlukların benzerlerine Avrupa’da rastlamadım.

Duyumlarıma göre AKP seçim sandıkları üzerinde oyunlar oynayacak. Ellerinden gelen bütün imkanları kullanarak, polis gücüyle bilgisayar oyunlarıyla referandumu kendi arzu ettikleri istikamete yönlendirmeye çalışacaklardır. Gerekirse noter kanalıyla oylama  sonuçları belgelendirilmelidir.

Yapmadıklarına sığınarak,  yapmak istediklerini gizliyorlar

 

«Âl-i İmrân Sûresi, 188. âyet :  Sanma ki ettiklerine sevinen, yapmadıkları ile övülmek isteyenler, evet, sanma ki onlar azaptan kurtulacaklardır. Onlar için elem verici bir azap vardır.»Yapmadıklarına sığınarak,  yapmak istediklerini de gizleyerek Türkiye’nin ve Türk Milletinin geleceğini karartmak istiyorlar. İçlerinde muhalafet partilerinin  de getirin onaylayalım dediği  24 maddeyi öne sürerek 2 maddedeki niyetlerini gizleyerek halka onaylatmak istiyorlar. Bunu da 40 madde halinde alt alta sıralayarak bize evet deyin açıklamaları yapıyorlar.

¤  Neden 8 yıl sonra referanduma veya anayasa değişikliğine gitiklerini,  niçin açıklamıyorlar?

¤ Milletvekili çoğunluğuna sahip ve iktidarda olmalarına rağmen 24 maddeyi 8 yıl içerisinde rahatça onaylatma yetkileri ve imkanları varken neden bunları daha önce ele almadılar?

 

¤ Sanki gerçekten   «Türkiye'nin dünyadaki insan hakları imajına olumlu katkı sağlayacaklarmış gibi», bu konu öne sürülerek halka bu yöndeki ihmallerini, kusurlarını ve suçlarını onaylatmak istiyorlar! Pekiyi bugüne kadar sergiledikleri hukuk skandallarını, yolsuzlukları, anayasa ihlallerini hangi insan hakları görüntüleriyle izah edecekler?

Bunun bir tek izahı var : Bizi uyutmak istiyorlar!

 

¤  12 Eylül darbesini yapan darbecilerin ve onların yardımcılarının hesap verebilmelerine imkan hazırlayacaklarından bahsediyorlar. Önce 12 Eylül kalıntılarının bugünkü sayısından bahsetsinler? Sonra onlarla masa dostluklarını,  gizli –açık ilişkilerinden söz etsinler.  Bu açıklamalarına rağmen AKP’li Adalet Bakanı çıkıyor : «Onlar zaman aşımına uğradı... Kimse hesap soramaz» diyor.  AKP’li yöneticilerin ne denli çelişkiler içerisinde olduklarını  da görüyorsunuz!

 

Darbeci kalmadı ki darbecilerden hesap sorabilsinler? 12 Eylül darbecilerine karşı olduklarını ve onları yargılayacaklarını söyleyen AKP yöneticileri kendi gerçeklerini de  gizliyorlar!

Ayrıca 8 yıl boyunca neden bu konuyu gündeme getirmediklerini ve niçin hesap sormadıklarını da açıklamıyorlar. Sorular bitmedi...

 

12 Eylül ihtilâl döneminin Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin’in oğlu Oktay Ersin’e New York Ziraat Bankası’nda 10 000 dolar maaşla  hak etmediği yöneticilik görevini kim verdi?  :   Recep Tayyip Erdoğan...

 

12 Eylül ihtilâl döneminin Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin’in cenaze törenine 06.10.2005 tarihinde AKP’den  kimler katıldı?  : Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu,  Devlet Bakanı Ali Babacan ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül.

 

12 Eylül döneminde işkence, zulüm gördüler mi bu 12 Eylül darbesini yapan darbecilerin ve onların yardımcılarından hesap soracaklardan her hangi biri? : Hayır!

 

Birlikte nikâh masalarına oturduklar ve dostluk köprüleri kurdukları Kenan Evren için  böyle bir kanun çıkarılamayacağına göre bu iddiaları da gerçek değil. Asıl niyetlerini gizlemek için ortaya attıkları bir örtü bu!

Bunun bir tek izahı var : Bizi uyutmak istiyorlar!

 

¤  «Yurt dışına çıkış özgürlüğünün genişletilmesinden bahsediyorlar.» Bu özgürlüğü ellerinde yetki ve imkân var iken neden 8 yıl geciktirdiler? Eğer böyle niyete sahip iseler  referandumsuz bunu çok önceden yapamazlar mıydı? Bunun bir tek izahı var : Bizi uyutmak istiyorlar!

 

¤  Onların ifadeleriyle, Türkçe’ye de sahip çıkmayarak, «Dezavantajlı kesimler olan; kadınlarımız, çocuklarımız, özürlülerimiz, yaşlılarımız, şehitlerimizin dul ve yetimleri ve gazilerimizin, her alanda avantajlı olmalarını sağlayacaklarını» ileri sürerek destek oyu istiyorlar!

Ellerinde bütün imkanlar varken, mevcut kanunlar ve anayasa bunu çok açık bir şekilde belirlerken kadınlarımızı, çocuklarımızı, özürlülerimizi, yaşlılarımızı, şehitlerimizi,  dul ve yetimlerimizi, gazilerimizi, her alanda avantajlı hale getiremeyenler 8 yılı  yani 3920 günü hiç ettikten

sonra referandum sonrasında getireceklerini söylüyorlar. Bu hiç inandırıcı değil!  Bunun bir tek izahı var : Bizi uyutmak istiyorlar!

 

¤  Gazileri her alanda avantajlı(!?) kılacaklarından  bahsediyorlar : Kahraman insanlara iftira, tertip, komplo yaparak mı, onları terörist diye aşağılayarak mı, şehitlere «kelle» diyerek mi avantajlı kılacaklar!

Kendileriyle çelişen binlerce olay var. İnsani ilişkileri tamamen kopmuş, duyarlılıklarını tamamen yitirmiş, yüksek duvarlı havuzlu villalarda saltanat sürenler, yüzlerini sadece kendi çocuklarına dönenler mi dulları ve yetimleri düşünecekler?

 

Kendi kendimizi aldatmayalım. Gördüklerimiz göreceklerimizin teminatıdır. Gerçekleri imha eden propagandalara inanmayın. Bunun bir tek izahı var : Bizi uyutmak istiyorlar!

 

¤  AKP karşıtı kim olursa olsun «kadınlarımız, çocuklarımız, özürlülerimiz, yaşlılarımız, şehitlerimizin dul ve yetimleri ve gazilerimizin» her an için terörist diye damgalanarak heba edilmesi bu iktidarla mümkündür! Türkan Saylan, Asuman Özdemir, Sevgi Erenerol gibi analara,  Kuddusi Okkır, Erhan Göksel, Profesör Dr. Mehmet Haberal, Üsteğmen olarak görevliyken 1994’te mayına basarak sol gözünü kaybeden  ve malulen emekli olan gazi Serdar Öztürk, gibi ülkemize hizmet etmiş bir çok insanımıza terörist damgası vurmak, bunu özgürlükle, demokrasiyle izah etmek akılla bağdaşmıyor!

 

AKP yöneticileri referandumdan önce kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri subaylarına «kimin adına» terörist damgası vurduklarının hesabını versinler? Siz niye Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yaptınız dercesine ya da Türkiye ve Türk Milleti için görev yapmak, fedakârlık yapmak suçtur dercesine millî duyarlılığımıza darbe indirilmektedir.

 

Emekli Albay Erdal Sarızeybek’in : «Savcı Zekeriya Öz, TSK Aleyhine ifade vermem için beni zorladı!» şeklindeki gazetelere yansıyan açıklaması AKP zihniyetinin hukuk ve demokrasi  anlayışını açık açık  yansıtmaktadır.

Ortaya konulan uygulamalarla, kendi ifadeleriyle «kurdurdukları özel mahkemelerle», dünyaya rezil edilerek Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) görev yapan bazı generalleri terör örgütlerine hedef göstermeleri gibi suçlara kaynaklık yapanlar hukuku savunamazlar, adil olamazlar. Zulümleri avantaj olarak gösterme telaşı ise başka bir zulümdür!

Bu yıl Türkiye’de tatil yaptıktan sonra  Fransa’ya ve Almanya’ya dönen  gurbetçilerle konuştum.  «Türkiye ve insanlarımız hakkında ne düşünüyorsunuz?» şeklinde birkaç soru yönelttim onlara.  Bana « Çok üzülüyoruz çok... AKP eliyle öylesine Türk Silahlı Kuvvetleri düşmanlığı yaygınlaştırılmış ki sanki ülkemize düşman ordusu girmiş ve insanlarımızın beyinlerini yıkamışlar gibi bir görüntü var. Teröristler masum, Türk Silahlı Kuvvetleri suçlu ilan ediliyor. Ülkemizi AKP ve ABD’nin yönettiği artık gizlenmiyor. Bazı kurumlarda vatansever çalışanlara ki bunlara Türk Silahlı Kuvvetleri Mensupları dahil, tehdit yapıldığı ve istifaya zorlandıkları bir çok yerlerde konuşuluyor. Bunların içerisinde bizim de tanıdıklarımız var. Yani  AKP ateşle oynuyor. » dediler.

 

«Mâide Sûresi, 8. âyet  :   Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin.  Adaletli olun, bu Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.»

¤  Çocuk istismarının önüne geçilmesinden bahsediyorlar. Bununla ilgili yasa ve anayasa hükümler var. Bugüne kadar hiç birisinin biz uygulandığını görmedik.  Haksız ve hukuksuz tutuklamalarla çocukları analarıyla mağdur edenler çocuk istismarına da eğilemezler. Kendi insanlarına düşmanlık yapanların dostluk ve hak arama söylemleri inandırıcı olamaz.  Bugüne kadar çocuk yuvalarında yaşanan taciz ve tecavüzler AKP döneminde hiç soruşturuldu mu? Taciz ve tecavüze sebep olanlardan kaç kişi tutuklandı veya cezalandırıldı?  Ben söyleyeyim : Bir çocuk yuvasında zihinsel özürlü çocuklara tecavüz edildi. Tecavüz edenler biliniyor. Ama bu konu nasıl ört bas ediliyor? Çocuk yuvası kapatılarak...

Neticede olan çocuklara oldu. Soruyorum size,  bu hazin manzaralar karşısında insan hakları kuruluşları ve muhalefet partileri neredeler?

 

¤  «Eğitimden sağlığa, adaletten emniyete, tarımdan enerjiye, ulaştırmaya Türkiye'yi ilklerle tanıştırdık.» diyorlar. Evet yozlaştırmalarda, partizanlıkta, dini siyasete alet etmede, çiftçiye ananı da al  da git ulan gibi hitaplarla ilk defa karşılaştık. İlk defa tarımımız ve hayvancılığımız çökertildi, ilk defa et ihtiyacımızı dışardan karşılar hale getirildik. İlk defa çiftçilerimiz perişan ve yoksul hale düşürüldü. Elektrik kesintileriyle, çöken yollarla, tren facialarıyla, kaldırılan tren seferleriyle,  otomobil yollarındaki yoğunlukla, hazin trafik kazalarıyla ilk defa karşılaştık. İlk defa bir iktidar Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve Atatürkçülere  karşı güç gösterilerinde bulunuldu. İlk defa akıl almaz tedirginlikler ve moral çöküntüleri  yaşadık!

 

¤  «Türkiye'yi dünyada itibarlı bir konuma yükselttik» diyorlar.

İlk defa Türk Silahlı Kuvvetlerini, Türkiye’yi ve  vatansever insanları dünyaya rezil edenler kimler? : Elbette ki AKP’li yöneticiler!

Konuyu haberlerle biraz açalım :

°  «AFP "Hükümet son rauntta orduyu yendi" derken, AP, "Hükümet ordunun politik gücünün azalttı" yorumu yaptı. El Arabiya ise YAŞ kararları ile ilgili "Hükümet, orduyla savaşında yeni bir zafer kazandı" değerlendirmesinde bulundu.»

Böyle açıklamalarla dünyaya sunulan Türkiye manzarası ve AKP tasviri görülüyor ki AKP’li yöneticileri, AKP’ye destek olduğunu söyleyen dindar görünümlü insanları hiç rahatsız etmiyor. Yapılan kötülükleri itibar yüksekliği şeklinde görenler bilim diliyle asla vatansever de, dindar da  olamazlar!

 

°  Wall Street Journal : «AKP kırıp döktüklerini bu sefer toplayamayacak » (Oda TV, 25.02.2010)°  The Washington Post'tan çok çarpıcı bir analiz.. Böyle giderse Türkiye'ye yazık olacak! (Vatan Gazetesi, 02.02.2009)

İşte « AKP yöneticilerinin kişi başına milli geliri ilk kez 10 bin doların üzerine çıkarttıklarına dair gerçek dışı açıklama ve Türkiye'yi dünyada itibarlı bir konuma yükselttiklerine dair dünyaya yansıtılan gerçek :

°  Financial Times gazetesi, Başbakanlık'taki eylemi Erdoğan için kaygı verici bir gelişme olarak yorumladı. Financial Times gazetesi, emekli polisin Başbakanlık’taki silahlı protestosuna dikkat çektiği haberinde “Tabancalı eylem, Türkiye’nin kaygılarının işareti ve ekonomik zorluklara karşı dramatik bir protesto” diye yazdı. (Anka Haber Ajansı,  03.03.2009)°  Washington Post gazetesi  :   «İslamcı bir hükümetin demokratik ilkelere bağlılığı sallantıda gözüküyor.» (23 Kasım 2009)

°  LE MONDE: «Orduya karşı görülmemiş hukuki taarruz» (Anka Haber Ajansı, 24.02.2010)

°  «The Economist : Generaller Acınacak Halde» (26 Şubat 2010)

°  Alman Taz Gazetesi, Jürgen Gottschlich imzalı "AKP'nin Zafer Sarhoşluğu" başliğını taşıyan bir yorum-analiz yayınladı :  «İktidar partisi AKP askere karşı sürdürdüğü savaşı kazanmış olabilir, ama elde edilen sonuç çok düşündürücü. Sonuç, demokrasi yerine getirilen otoriterizm ve İslamcılık.» (Oda TV, 04.03.2010)

°  İngiliz The Guardian gazetesi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın izlediği politikaların, Türkiye'nin Avrupalı olmadığını savunanlara bolca malzeme sağladığını yazdı. Gazete Erdoğan'ı, «kavgacı ve hırçın» olarak tanımladı. (20 Nisan 2010)°  ABD gazetesi Wall Street Journal  :  «Avrupa’nın kenarındaki bu kilit Müslüman ülkesini, eski laik kurumları ülkenin İslami eğilimli hükümeti ve

destekçileriyle karşı karşıya getiren kansız bir iç savaş bölüyor» (04 Mayıs 2010)°  Ulusal Kanal : Eski Amerikan askeri James Ryan, Ergenekon tertibiyle Türk Ordusu'nun nasıl yıpratıldığını şu sözlerle ifade etti : «Özellikle bilmeniz gerekir ki Türk Ordusu Ergenekon denilen bir komplo ile ciddi olarak zayıflatılmıştır.» (03.08.2010)

 

Bunlar dünyaya yansıttıkları görüntüler... Bu aksettirdiklerine mi, rezil olmamıza  mı «itibar» diyorlar?

Bir de Avrupa’ya bakın...  Pazar yerlerinde ve metrolarda dilenen Türk kadınlarıyla, özürlü hale düşürülen vatandaşlarımızla, cemaatleşme adı altında bölük pörçük olan insanlarımızla Türkiye'yi dünyada itibarlı hale mi getirdiler? Yazıklar olsun!

Türkiye’de de dünyada da AKP ile bölünerek, kutuplaşarak en kötü bir dönemi yaşıyoruz. Bir kez daha tekrar ediyorum : Yazıklar olsun!

¤ « Demokratik standartların ve hukuk devleti anlayışının yükseltilmesiyle daha çok uluslararası sermaye girişine zemin hazırlayacaklarından» bahsediyorlar.   «Demokratik standartlar, hukuk devleti anlayışı»,  ifadeleriyle «uluslararası sermaye girişine zemin hazırlamak» ifadelerini birlikte kullanmak oldukça anlamsız ve çelişkili görülüyor. Yani AKP yöneticileri ne kadar olumsuzluk, tehlike ve art niyet yansıtan husus varsa bunu  «Demokratik standartlar, hukuk devleti anlayışı» içine sokarak bize yutturmak istemektedirler.

 

AKP yöneticilerinin demokratik standartlardan  ve hukuk devleti tabirinden ne anladıkları şimdiye kadarki icraatlarından iyice anlaşıldı. ABD güdümlü baskılarla, kurulan davullu zurnalı yapay mahkemelerle, 3 seneyi aşan iddianamesiz tutuklamalarla, hasta tutuklularla ilgilenmedikleri için ortaya çıkan tutuklu ölümleriyle adaleti ve hukuku tanınmaz hale getirdiklerini umursamazlıktan gelerek boş vaatlerde bulunuyorlar.   Gazete patronlarına yaptıkları baskılar, işten attırılan yazar ve gazeteciler, bir hiç uğruna tutuklattırılan gazeteciler, vatana ve millete hizmet eden profesörleri ve doktorları hizmetten alıkoymalarıyla bu zihniyet sahipleri nasıl ve hangi hakla demokratik standartlardan bahsedebiliyorlar?

 

Selim Paşa Lisesi’ni imam hatip lisesine çevirdiler

 

Amaç imam hatip lisesi açmak değil... Halkın dini duygularını okşayarak oy avcılığı yapmak!... Seviyesi düşürülen eğitim sistemi hiç sorgulanmıyor.  Boşluğa düşürülen, ihmal edilen gençlerin işledikleri suçlar ve dayanakları irdelenmiyor! Aile yapısını alt üst eden bozulmalar ve sapmalar hiç incelenmiyor.

Sıfırın altıda buzdolabı, 43 – 44 derece sıcaklıkta da kömür dağıtan bu zihniyete «hayır» demek Türkiye’ye hayırlı olan insanların haysiyetlerini ortaya koyacaktır!

İktidarda olan parti, yani AKP yöneticileri Oruç Baba Türbesine kadar AKP amblemli gömleklerle kirli siyasetlerini taşıdılar. Ölüleri rahatsız, Müslümanları istismar edenler kutsal yerlerde de hukuksuz bir şekilde yardım paketleri dağıtımı yapıyorlar. Bir de ortaya çıkıp halkın iradesinden bahsediyorlar.

AKP yöneticileri bir taraftan suç işliyorlar, diğer taraftan da kendilerini denetlemek isteyen kurumları akla gelmeyecek tabirlerle ve hedef göstererek,  tehdit ediyorlar!

 

Siyasal iktidar, anayasa değişikliği paketiyle kuvvetler ayrılığı sisteminden kuvvetler birliği  sistemine geçişi planladığını gizleyerek,  bağımsız olması gereken yargı, yasamanın ve yürütmenin, dolayısıyla siyasi iktidarların denetimine ve güdümüne girdirilerek, hukuk devleti olma niteliğini ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır.

¤  Referandumda istedikleri sonucu alırlarsa «Fişleme'nin tarihe karışacağından» bahsediyorlar. Bugüne kadar ki ahvalleriyle bu açıklamalarına da kargalar güler. Milyonlarca insanı yatak odalarına kadar girerek izleyen ve telefon konuşmalarını kayda alan kendileri değil mi?

AKP Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın 21 Şubat. 2010 tarihli gazetelere yansıyan "Şimdi biz onları fişliyoruz, sıra bizde" açıklaması  fişlemeyle AKP’nin iç içe olduğunu ortaya çıkarıyor.  Yani AKP demek fişleme demektir! AKP demek özel hayatımıza müdahale anlamına gelen telefon konuşmalarını dinlemek demektir!

¤  «İdarenin her türlü iş ve eyleminden dolayı haksızlığa uğrayan,uygunsuz bir muamele ile karşılaşan vatandaşların, mahkemeler dışında şikayetlerini iletebilecekleri bir Kamu Denetçiliği Kurumu'nun kurulmasından» bahsediyorlar. AKP yöneticileri bizzat benim 1,5 yıl geçmesine rağmen emeklilik müracaatlarıma cevap vermemişlerdir. İnsan hakları, hak hukuk gibi unsurlar AKP yöneticilerinin edebiyatlarında yoktur. Binlerce kişi mağdur ve uygunsuz muamelelerle karşılaşmaktadırlar.  Bu zihniyetteki kişiler sadece kendilerine, kendi çevrelerine, kendi çocuklarına ilgi göstermektedirler. Sizi oy makinesi zanneden bu kişilere «hayır» demek haksızlığa ve zulme teslim olmamak demektir.

 

¤  «Yargı bağımsızlığını güçlendirmekten ve yargı tarafsızlığını sağlamaktan» bahsediyorlar. Özel mahkemeler kurdurduk; biz bu mahkemenin savcısıyız, diyenler hiç yargının bağımsızlığına veya tarafsızlığına çalışabilirler mi? Haklarında yüzlerce suç dosyası bulunanlar yargıyı hiç bağımsız ya da tarafsız bırakabilirler mi?

¤  «Halkın iradesinden» «halkın iradesiyle seçildiklerinden»  bahsediyorlar. Seçim zamanlarında devlet imkanlarıyla halka şeker, bulgur, kömür, un dağıtarak mı halkın  iradesi tecelli edecek?  Demokrasi dışı baskılarla, biber gazıyla, tazyikli  sularla halka  müdahale edilerek mi halk iradesi sağlanacak. Demokrasiyi amaç değil, araç olarak gören bu zihniyete «hayır» diyerek gerekli cevabı vermek zorundayız!

 

¤  «Grev hakkının önündeki engellerin ortadan kaldırılacağından» bahsediyorlar. Bu ve buna benzer özgürlüklerin önlerindeki en büyük engel AKP’nin kendisidir. AKP’siz bir Türkiye’de milletimiz derin bir soluk alacak, haklarını aramadaki bütün engeller ortadan kalkacaktır!

¤  «Kişi başına düşen milli geliri ilk kez 10 bin doların üzerine çıkarttık.»

°  İntihara kalkışan işsiz genç açlıktan bayıldı :  İşsizlik yüzünden intihar etmek için çatıya çıktı. Polisler ikna etmeye uğraşırken 3 gündür bir şey yemediği için açlıktan bayıldı. 1 çocuk babası genç, Türkiye'deki 3 milyon 275 bin işsizden sadece biri. (Hürriyet Gazetesi, 22 Mart 2010)

° Barakada yaşıyordu. Muğla'nın Milas İlçesi'nde oturan Kore gazisi Muharrem Topçu (80), terk edilmiş bir restoranın baraka benzeri bölümünde ölü bulundu. Kimsesiz Kore gazisinin üç gün önce yaşamını yitirdiği anlaşıldı. Bir deri bir kemik kalan gazinin, açlıktan, takatsiz kaldığı için ölmüş olabileceği belirtildi.

Gazisine, subayına, askerine, şehidine sahip çıkmayanlar

«Ankara’da, İstanbul’da, bir çok ilimizde  insanlarımızı sık sık elektrik kesintileriyle başbaşa bırakanlar» bize hizmet(!?) ettiklerini söylüyorlar! bize kişi başına düşen milli geliri ilk kez 10 bin doların üzerine çıkardıklarını söylüyorlar. Bunun için mi insanlarımız intihar ediyorlar, bunun için mi açlıktan ölüyorlar.  Gerçekler ne yazık ki gizlenemiyor.

Bu konu devam ediyor :

¤  İnsanları, ekmekle özgürlük arasında tercihe zorlayan anlayışa son vermekten bahsediyorlar. Bu konunun dile getirilmesi dahi tüylerimizi diken diken yapmaktadır. Vatandaşlarımızın ceplerine ve özgürlüklerine dokunmayı marifet bilen bir parti olan AKP’nin 8 yıl sonra bu söylemde bulunması asla hoş karşılanamaz! Evine icra memurları gelen öğretmen intihar ediyor, evine icra memurları gelen esnaf kendisini yakıyor!  bu tür binlerce olay karşısında AKP’li yöneticiler  ne yapıyorlar : Seyrediyorlar!

Sümerbank’ı kapattılar, bir çok  kurumu sattılar, vatandaşlarımızı işsiz ve aşsız bıraktılar. 

 

¤  Üstünlerin hukukundan, hukukun üstünlüğüne geçmekten söz ediyorlar. ABD güdümüyle açılan Ergenekon davasıyla sergilenenler ortada. AKP’li valilerin kanunsuz çıkışlarından AKP’liler oldukça memnunlar!

 

¤  «Gücün kanunundan, kanunun gücüne geçişten» bahsediyorlar.

Recep Tayyip Erdoğan, «Hırsızlığa göz yummuyoruz, yolsuzluğa geçit vermiyoruz, statükoya aldanmıyoruz. Biz, bizden öncekilerin söylediği gibi, “Böyle gelmiş, böyle gider” demiyoruz. » diyor. (Yeniçağ Gazetesi, 14.08.2010)

° Limanlarda 70 Milyon Dolarlık Vurgun :  AKP Hükümeti’nin bir taraftan Limanları satarken diğer taraftan liman yükleme ve boşaltma işlerini yandaş şirketlere 70 milyon dolardan fazla bir kaynağı aktardığı ortaya çıktı.

(Etik Haber, 05.09.2005)° AKP'li işadamının arsa vurgunu : AKP’li işadamı 14 milyon YTL’ye aldığı araziyi, 3 gün sonra 87.5 milyon YTL’ye sattı. (Radikal Gazetesi, 06.09.2008)

° Yolsuzluk AKP ile imtiyaz kazandı  (Milliyet Gazetesi, 19 Eylül 2008)  gibi binlerce haber  Recep Tayyip Erdoğan’ın sözlerini geçersiz kılıyor. Aksine kendi adamlarından yolsuzluk ihbarları yapanları dahi bir şekilde cezalandırdıklarını biliyoruz.8 yıl boyunca AKP halkın üzerine polisleri çullandırdı. Sayısız tecavüzler, ümük sıkmalar, kaba ifadeler, hakaretler, baskılar AKP ile anıldı.  İftiralar, sahte evraklar, tertipler ve  yolsuzluklar AKP’yi simgeleyen unsurlar oldu. Deniz feneri yolsuzluğu için AKP yeterli duyarlılığı göstermedi. AKP’li yöneticiler kanunsuzluklarla anıldılar!

Sözün özü böyle bir partiye destek çıkmak bu haksızlıkları, zulümleri, 12 Eylül darbesini, gerçeklerin halktan gizlenilmesini ve  baskıları onaylamak demektir. Bu sebeple sizi Allah (C.C.) rızası için referandumda «AKP’ye ve anayasasına» «hayır» demeye çağırıyoruz.

«Bakara Sûresi, 42. âyet :  Bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin.»

 

Ankara, 15.08.2010

 

Bu haber 3259 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
KIRIKKALEDE TARİH YAZAN ÜÇLÜ10 Ocak 2021

HABER ARA


Gelişmiş Arama

REKLAMLAR



 


RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapı: MyDesign Haber Sistemi