Haberci71.com -  Kırıkkale Haberleri
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Arınmaya yolculuk 60 bölüm

Fazlı GÜVENTÜRK

22 Ocak 2013, 09:55

Fazlı GÜVENTÜRK

Arınmaya yolculuk 60 bölüm

            Kalbi Mekke için Medine için yanıp tutuşan ve oralara ulaştığında 9 şiddetinde sarsılanlar için yazılmış, hem bir rehber olsun, hem yaşadıklarımızı anlatısın amaçlı bu yazılara vesile olanlardan Yaradan razı olsun..

          KÛBA MESCİDİ

            Kûba, Medine’nin güneyinde üç mil uzaklıkta, hurma ve üzüm bahçeleriyle çevrili, tatlı suyu olan, kuyuları ile meşhur küçük bir köy idi.

            Medine’deki Müslümanlar, Peygamber Efendimizin Mekke’den yola çıktığını duymuşlardı. Bunun için her sabah kuşluk vakti “Harre” mevkine gelir, öğle sıcağı bastırıncaya kadar kendisini beklerlerdi. Yine bir gün bir hayli bekledikten sonra geri dönmüş, evlerine gitmişlerdi.

            O sırada bir Yahudi kendisine ait bir iş için Yahudi kulelerinden birine çıkmıştı. Birden Rasûlullah ile ashabının beyazlara bürünmüş, serabı yararak gelmekte olduklarını gördü. Kendisini tutamayan Yahudi sesinin çıktığı kadar bağırdı:

            Ey Arap cemaati! Beklediğiniz davetliniz işte geliyor!

            Medineliler Efendimizi büyük bir coşkuyla karşıladılar. Neccaroğulları’nın kızları ellerinde deflerle “Talâ-al bedru aleynâ” kasidesini terennüm ediyorlardı. Ortalık bayram yerine dönmüştü. Nihayet O “Kutlu Elçi” Medine’yi şereflendirmişti ama O, hemen şehre girmedi. Bir süre kûba’da kalmayı tercih ettiler. Efendimiz geceleri Medineli Müslümanların eşrafından olan Gülsüm bin Hidm’in evinde kalıyor, gündüzleri ise Sa’d bin Hayseme’nin evinde heyetleri kabul edip, onlarla sohbet ediyordu.

            Daha önceden hicret eden Muhacirlerin bekârları da yine bu evde kalıyorlardı.

Efendimiz hemen bir mescid inşasına başladılar. Mescidin yapımında bizzat kendisi çalışıyor, taş, toprak taşıyor, sırtı, göğsü toza toprağa bulanıyordu.

            Efendimiz büyükçe taşları götürürken: “Ya Rasûlallah, onları biz taşıyalım, siz yorulmayın onu bize verin.” diyenlere tebessümle: “Sen de git aynısını al.” diye karşılık veriyor, mescidin inşâsında çalışmaktan geri kalmıyordu. Ve… İslam tarihindeki ilk yapılan mescid tamamlandı.

            Efendimiz, ashabı ile birlikte, cemaatle ilk namazını Kudüs’e yönelerek burada kıldılar. Bu mescidle ilgili Kuranı Kerim’de şöyle buyruldu:

            “İlk günden takva üzere kurulan bu mescid (Kûba Mescidi) elbette namaz kılmana daha uygundur; orada temizlenmeyi seven kimseler vardır. Allah da çok temizlenenleri sever.”

            Peygamberimiz Kûba köyünde 14 gün misafir kaldılar. Sonra Medine’ye hareket ettiler. Sahabe arasında önemli bir yere sahip olan Selman-ı Farisî de burada Müslüman olmuştu.

            Efendimiz her cumartesi, zaman zaman da pazartesi günleri deve üzerinde veya yaya olarak Kûba mescidine gelir, burada kuşluk vaktinde nafile olarak ibadetle meşgul olurlardı.

            Efendimiz bir defasında: “Kim evinde güzelce temizlenip abdest aldıktan sonra başka bir maksatla değil, sadece namaz kılmak için Kûba Mescidine gelir, iki rek’at nafile namaz kılarsa bir Umre yapmış gibi sevap kazanır.” buyurmuştur.

            Kûba Mescidi, yeryüzündeki mescidler içerisinde, Kâbei Muazzama, Mescid-i Nebevî, Mescid-i Aksa’dan sonraki en faziletli dördüncü mesciddir.

            Sa’d ibn-i Ebî Vakkas: “Kuba mescidin de iki rek’at namaz kılmam, benim nazarımda Mescid-i Aksa’ya iki kere gitmemden daha iyidir.” dediği rivayet edimiştir.

            Kuba Mescidini ziyaret etmek ve burada namaz kılmak müstehabdır. Burada kılınan namazın akabinde yapılan dualarda Cenab-ı Allah’tan “Takva ve ihlâsımızın arttırılması”nı istemek buranın ruhuna uygun bir dua olacaktır.

            Mescid, tarih boyunca birçok defa tamir görmüş ve genişletilmiştir. Son genişletme çalışmaları 1985 yılında yapılmış, aynı anda 12.000 kişinin namaz kılabileceği bir mekân haline getirilmiştir.

            ERÎS KUYUSU

            Hâtem kuyusu olarak da bilinir. Efendimizin tatlı suyundan içtiği, abdest aldığı bir kuyudur. Daha önceleri bir Yahudi’ye aitti. Efendimiz bir gün ayaklarını bu kuyuya sarkıtmış serinliyordu. Bahçenin kapısı vuruldu. Efendimiz “Kapının açılmasını gelenin cennetle müjdelenmesini” emretti.

            Gelen Hz.Ebubekirr’di; selam verdi ve Efendimiz (s.a.v.) gibi ayaklarını kuyuya sarkıttı. Biraz sonra kapı yine vuruldu.

            Efendimiz “Kapının açılmasını ve gelenin cennetle müjdelenmesini” emretti. Gelen Hz. Ömer’di; selam verip o da ayaklarını kuyuya sarkıttı. Aradan çok geçmeden kapı yine vuruldu. Efendimiz “Kapının açılmasını ve gelenin cennetle müjdelenmesini” emretti.

            Son gelen Hz. Osman’dı. O da selam verip diğerleri gibi ayaklarını kuyuya sarkıttılar.

            Hâtem kuyusu olarak bilinmesinin sebebi ise; Peygamber Efendimizin (s.a.v.) komşu devlet başkanlarına yolladığı mektuplara bastığı ve mühür olarak kullandığı akik taşından yapılmış bir yüzüğü vardı. Peygamberimizden sonra Hz. Ebubekirr ve Hz Ömer tarafından kullanılan bu mühür yüzük, Hz. Osman’ın halifelik döneminin 6. yılında bu kuyuya düştü. Kuyunun suyu hemen boşaltılıp arandı ise de bulunamadı. Fitneciler, yüzüğün kaybedilmesini Hz. Osman aleyhinde kullanmışlar, bu sebeple onu ayıplamışlardır.

            Kuyunun yeri, Kuba mescidi’nin batı tarafında, yaklaşık 50 m kadar uzaklıktadır.1960’lı yıllarda kapatıldı.

.           CUMA MESCİDİ

            Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Kûba köyüne gelip burada on dört gün kaldıktan sonra Medine’ye gitmek üzere hareket ettiler. Ranuna Vadisine geldiklerinde Benî Salim kabilesinin yaşadığı yerden geçerken, kabile halkı Efendimiz (s.a.v.)’i bırakmadılar. İkramda bulundular.

            Burası aynı zamanda Peygamberimizin dayılarının yurdu idi. Bu arada Cuma günü öğle namazı vakti girdi. Efendimiz burada ilk Cuma namazını kıldırdı. Gerçi Peygamberimizin hicretinden önce Es’ad bin Zürare Medinelilere Cuma namazı kıldırmıştı. Fakat Efendimizin (s.a.v.) kıldırdığı ilk Cuma namazı yaklaşık yüz kişiyle ve hür olarak burada kılındı.

            Peygamberimiz (s.a.v.)’in ilk okuduğu hutbe buradaki hutbedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ilk kıldıkları Cuma namazı hutbesinde Allah’a hamd ve senâ ettikten sonra şöyle buyurdu:

            “Ey insanlar! Sağlığınızda ahiretiniz için hazırlık yapınız. Muhakkak biliniz ki kıyamet gününde herkes burada yaptığından sorguya çekilecektir. Allah-u Teâlâ, burada iken ahireti için iyi bir hazırlık yapmış olan kuluna diyecek ki; Ey kulum Sana benim Peygamberim gelip de söylemedi mi? Ben sana mal verdim, sağlık verdim, sana birçok nimeter ihsan ettim. Sen kendin için ne hazırladın? İbadetler yaptın mı? İyilik ettin mi? O kimse de sağına soluna bakacak bir şey göremeyecek. Önüne bakacak cehennemden başka bir şey göremeyecek. Öyle ise, her kim kendisini bir yarım hurma ile de olsa ateşten, cehennemden kurtarabilecek ise, hemen dünyada o hayrı işlesin. Dünyada iken yapabildiği kadar hayır ve iyilik yapsın. Yarım hurma tanesi kadar iyilik yapacak bir şeyi yoksa, herkese tatlı dilli, güler yüzlü olsun. Zira bu suretle bir hayra on mislinden yedi yüz misline kadar sevap ve mükafât verilir.”

Cabir (r.a.) anlatıyordu:

            “Bir kere Peygamberimiz bizi üç yüz kişilik askeri birlik olarak göndermişti. Bize azık olarak bir çıkın kuru hurma vermişti, başka bir şey bulamamıştı. Bizim bir günlük payımıza sadece bir hurma düşmüştü. Biz çocuğun memeyi sorduğu gibi onu emiyor, üzerine su içiyorduk. O gün bu, bize geceye kadar yetiyordu.”

            Ve Aişe annemizin sözü kulaklarımda çınladı: “Peygamberin vefatından sonra, bu ümmet arasında görülen ilk belâ tokluktur. Müslümanların karınları doyup, bedenleri semizleşince gönülleri zayıflayıp şehvetleri azgınlaştı!”

            Sahabe efendilerimiz günde bir hurma ile yetiniyorlarken, ben günde üç öğün sofraya oturup kalkıyordum. Çocuklarım kahvaltıda önlerine konan nimetlere burun kıvırıyorlardı. Hz. Aişe validemizin odasında yiyecek olarak sudan başka bir şey bulunmazken, bizim buzdolabında, mutfakta ve kilerde bir ay yetecek kadar erzak doluydu. Bunlar aklıma geldikçe lokmalar boğazımda düğümleniyordu.

            Ah benim Âişe anneciğim ah! Sen bir elbisenin yüzü eskiyince, çevirip tersini giyerdin. O elbiseye dört yama vurmadan yeni elbise giymezdin. Oysa 21. yüzyılda seni sevdiğini iddia eden müslüman, kız kardeşlerim tesettür modası izler oldu. Markalı elbise ve eşarplarla zerafetine düşkün oldu. Gardroblarındaki kıyafetler bir düzine bayana yetecek kadar çoktu. İsteseler bunlara ödedikleri paralarla Efendimizi ziyarete gelebilir ya da öğrenci okutabilirlerdi.

Yazının devamı bir sonraki gün           

Bu haber 3892 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
KIRIKKALEDE TARİH YAZAN ÜÇLÜ10 Ocak 2021

HABER ARA


Gelişmiş Arama

REKLAMLAR



 


RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapı: MyDesign Haber Sistemi