Haberci71.com -  Kırıkkale Haberleri
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

KÜRESELLEŞEN DÜNYADA TÜRKİYE

Şelçuk Silsüpür

11 Ekim 2010, 14:04

Şelçuk Silsüpür

                               KÜRESELLEŞEN DÜNYADA  “TÜRKİYE”

            Küreselleşme, dünya ekonomisinin, her bir ülkenin ekonomik ve ticari ilişkiler açısından diğerine bağımlı olduğu ve kendi mal ve hizmetlerini diğer ülkelerle değişime sokma gereği duyduğu bütünleşmiş tek bir pazar yapısına doğru ilerlemesi ve genişlemesidir.

 İki kutuplu dünya düzeni, Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle son bulunca, ABD’nin dünyada rakipsiz kaldığı herkesçe bilinen bir gerçek. Artık Demirperde ülkeleri de yok. Demokratikleşme, hukuk devleti, insan hakları, Pazar ekonomisi gibi kavramlar dünyanın bütün ülkelerinde ortak değerler olarak yerini almaktadır.

            Öte yandan bölgesel entegrasyonlar da hızlı gelişme göstermektedir. Çok yakından bildiğimiz, AB, EFTA dışında: Brunei, Endonezya, Malezya, Filipinler, Singapur, Tayland’ın üyesi olduğu AFTA, ABD’nin başını çektiği ve Kanada ve Meksika’nın da üye olduğu NAFTA, Arjantin, Brezilya, Uruguay ve Paraguay’ın oluşturduğu MERCOSUR ve AFTA ve NAFTA üyesi ülkelerin tamamı ile Japonya, Güney Kore, Çin, Hong Kong, Tayvan ve Papua Yeni Gine’nin bulunduğu APEC, bölgesel bütünleşme hareketlerini oluştururlar.  Ülkeler arasında mevcut gümrükler kalkıp bölgeler arasında devam edecek, dolaysıyla bölgesel bütünleşmeler küreselleşme sürecini hızlandıracaktır.

            1980’li yıllardan itibaren Türkiye’de serbest rekabete dayalı Pazar ekonomisine geçiş yönünde önemli adımlar atılmıştır. Bu bağlamda, TL’nin konvertilibitesi, faiz, kur, dış ticaret ve sermaye hareketlerinin lidere edilmesini kolaylaştıracak politikalar uygulanmıştır.

            Küreselleşme olgusuyla dışa açılan Türkiye bölgesel bütünleşme ve işbirliği hareketlerinin içinde de yer almıştır. İslam Konferansı Teşkilatı, İSEDAK’ ta önemli roller üstlenen Türkiye, Karadeniz Ekonomik İşbirliği’nin de kurulmasını sağlamıştır. AB’ye tam üyelik müracaatı yapmıştır. AB ile Türkiye arasında kurulacak gümrük birliğinin hukuki zeminini 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan ve 1 Aralık 1964’de yürürlüğe giren Ankara Anlaşması ve 23 Kasım 1970’de imzalanıp 10 Ocak 1973’de yürürlüğe giren Katma Protokol oluşturmuştur. 6 Mart 1995’te ise 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ile Türkiye ile AB arasında sadece sanayi ürünlerini içeren bir gümrük birliğinin hayata geçirilmesi noktasına gelinmiştir. Türkiye ile AB arasında 31 Aralık 1995 ’ de sanayi ürünlerini içeren gümrük birliği işlemeye başlamıştır. AB, Türkiye’ye bir takım vecibeler yüklemiştir, yani gümrük birliğine girmemiz bir takım şartlara bağlıdır. Türkiye gümrükler, dış ticaret mevzuatını AB mevzuatına uyumlaştırma çalışmalarına hız verecek, rekabet hukuku, fikri-sınaî haklar, insan hakları ve demokrasi alanında mevzuatını AB hukuk düzenine yaklaştıracaktır. Yeni bir Avrupa için Paris şartını imzalamakla Türkiye, bütün bu değişikliklerdeki kararlığını beyan etmiştir. Ancak 6 Mart tarihli Ortaklık Konseyi’nde alınan bütün kararların Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanması gerekiyordu. Ancak bilindiği gibi Avrupa Parlamentosu Türkiye’nin üyeliği için henüz erken olduğu gerekçesiyle bu birlikteliği onaylamadı. Türkiye’nin Avrupa Birliğine girebilmesi için gerekli olan konu başlıkları müzakerelere açılmakta ve Türkiye tarafından yerine getirildikçe yeni başlıklar açılmaya devam etmektedir. Anlayacağınız AB’ a girmemiz hiç de kolay olmayacak. Tabii gerçekten Türkiye’yi  aralarına almak isterlerse.

 Türkiye’nin yeri AB’ dır.  Çünkü yanı başımızdaki 375 milyonluk sanayileşmiş ve milli geliri 15000 dolar ortalamasındaki bir güçten yararlanmak Türkiye’nin en tabii hakkıdır. Bugün ihracat ve ithalatımızın % 50’lik kısmı AB ile gerçekleşmekte. Avrupa yaklaşık 5 milyonluk bir Türk nüfusu barındırmaktadır. Türkler işçi olarak adım attığı bu Avrupa ülkelerinde hızla işveren konumuna yükselmektedir.  Zeki Türklere bu yakışırdı zaten.

Dünya hızla değişmektedir. 21. yüzyılda % 8,5 ‘lük büyüme hızıyla ÇİN, ABD’yi geçerek geleceğin süper gücü olmaya en büyük adaydır. Kurulduğu 1948 yılından bu yana İSRAEL Ortadoğu’daki saldırgan politikasına devam etmektedir. Türkiye son zamanlarda ABD’deki YAHUDİ LOBİSİ ’nin vesayetinden kurtulup bölgesinde  “LİDER DEVLET”  olarak ortaya çıkmaktadır.

            Ortadoğu ise hala ayakları üzerinde duramamanın sancısını taşıyor. Bölge ülkelerinde demokratik bir yönetimin olmaması, bölge insanlarının eğitimi durumunun yetersizliği nedeniyle ABD bölgede istediği gibi atını oynatmaktadır. İsrail ve ABD bölgede karşılıklı, kendi çıkarlarına hizmet etmektedirler.  Saddam’dan sonra Irak’taki ABD’nin icraatları ile İsrail’in Gazze’ deki saldırgan tutumu Ortadoğu’da Amerikan ve İsrail düşmanlığına sebep olmaktadır. Yaşanan bu acılardan sonra bölge ülkeleri TÜRKİYE’ ye yaklaşmakta ve Türkiye’yi  LİDER ÜLKE” konumunda görmektedirler.

            Türkiye tüm bu dengeleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilecek tarihi misyona ve geleneğe sahiptir. Dışta güçlü olabilmemiz için içte de güçlü olmamız gerekmektedir. Büyük Türkiye, Avrupa’nın içinde yok olmayacak kadar büyük, kültürel yapı olarak erimeyecek ve aksine eritebilecek kadar zengin bir geleceğe sahiptir. Türkiye’mizi 21 yüzyıla hazır hale getirmeliyiz.

            Dolaysıyla; yalnızca Avrupa’ya endekslenmiş bir politika yerine ABD, Rusya ve Uzakdoğu realitelerini de kuşatan, geleceğini köklerinde arayan, TÜRKİYE geçmişte olduğu gibi gelecekte de “ insan haklarının, ” “özgürlüğünün” ve “adaletin” teminatıdır ve inanıyorum ki 21.yüzyıl da  “TÜRKLERİN ASRI” olacaktır.

Bu haber 5330 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
KIRIKKALEDE TARİH YAZAN ÜÇLÜ10 Ocak 2021

HABER ARA


Gelişmiş Arama

REKLAMLAR



 


RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapı: MyDesign Haber Sistemi