| ||||||||||
EN ÇOK OKUNANLAR |
İSLAM ÖNCESİ TÜRKLERDE KADININ YERİ30 Mayıs 2012, 00:35 İSLAM ÖNCESİ TÜRKLERDE “KADININ YERİ” “Her Türk kadını canlı bir inci ve paha biçilmez bir pırlantadır”. ( Lady Mary Wortley Montagu ) Eski Türk toplumunda da kadının toplumda yüksek bir mevkii vardı. Bazı yaradılış destanlarında kadın, kâinatın yaratılmasına sebep olan bir ilham kaynağı olarak görülmüştür. Saka Türklerinin Masseget kolunun hükümdarı “Tomris” adında son derece cesur, güzel, akıllı kadın bir hükümdar idi. Yine Motun (Mete) döneminden itibaren Türk kadınını erkeğiyle birlikte Türk toplumunda eşit haklara sahip olduğunu görüyoruz. Ülkenin “birinci hanımı” konumundaki “hatun”un, şölenlerde, kurultaylarda ve törenlerde hemen “hakan”ın sol yanı başında durması ve yönetim adına çıkarılan fermanlarda “hakan ve hatun emrediyor ki…” şeklinde başlanması da bunun en açık ifadesidir. Yönetimde Hakan’ın ortağı olan kadına “Türkan” deniliyordu. İslamiyet’ten önce Araplarda kadın utanılacak bir mahlûk, Avrupalı toplumlarda ise bir şeytan, alınıp satılan bir köle olarak Türk toplumunda çok saygın bir yeri vardı. Saka kadınları evlenene kadar ata biner, ok atar, gerekirse savaşlara bile katılırdı. Herodot, Herodot tarihi adlı eserinde İskit(Saka) genç kızlarının 3 düşman öldürmeden evlenmediğinden bahseder. Asya Hunlarından itibaren kadınların at binip ok attıkları hatta güreş yaptıkları savaşlara bile katıldıklarını çeşitli kaynaklarda rastlıyoruz. Sosyal hayata aktif katılan Türk kadını, yerli ve yabancı erkeklerden kaçmamakta fakat namus ve iffetine son derece düşkün olduğunu biliyoruz. Bu yüzden Türk toplumunda fuhuş ve zina gibi çirkin fiiller nadiren görülürdü. Zina toplunda nefretle karşılandığı gibi bu fiili işleyen kadın ve erkeği ortaya çıkarılırsa, onları derhal ikiye bölerlerdi. Ünlü Arap seyyahı İbn Fazlan, Seyahatnamesinde İdil Bulgar Türklerinin kadın erkek beraber nehirde yıkandıklarını fakat zinaya asla rastlanmadığından bahseder. Tarihçi Yılmaz Öztuna’ya göre Göktürklerde de fuhuş hemen hemen görülmezdi. Evli bir kadına tecavüz edenin cezası idamdı. Bir genç kıza tecavüz ise, genç kızla evlenmeyi kabul etmediği takdirde yine ölümdü. Göktürklerde oğul, “soy ağacının kütüğü”; kardeş ise o “ağacın yaprakları” gibi görülmekteydi. Türk toplumunda her evlilikten bir aile doğardı. Her yeni aile, ayrı bir eve çıkar, yeni bir “ev-bark” kurardı. Evlenen erkek, ebeveyninin sağlığında baba malından hissesini alır, kız da “yumuş” denilen bir çeyiz getirirdi. Gelin ve güveyi mallarını birleştirerek bir ev sahibi olurlardı. Genellikle dıştan evlilik (exogomi) geçerli olduğu Türk ailesinde evliliğe kutsal bir birlik gözüyle bakılırdı. Türkçede evlilik anlamında “ev-bark” sahibi olmak anlamında kullanılırdı. Eski Türk dilinde “mabet”in karşılığı “bark” idi. “ev” de mukaddes bir mabet kabul edildiğinden “bark” adını alırdı. Bu da atalarımızın evliliği verdiği değeri göstermesi açısından önemlidir. Güveyi tarafı kızın babasına “kalın” denilen bir nevi başlık parası veriyordu. Evlenmelerde en çok göze çarpan, ölen erkeğin dul kalan eşiyle evlilik (leviratus) veya çocuksuz olan genç üvey anne ile evlenme adedinin varlığıdır. Bu evliliklerde kadınların sahipsiz kalması engelleniyordu. Türk erkeği kadınına yaşadığı her devirde fevkalade saygılı davranıyor ve adeta kadınını baş tacı yapıyordu. Türk toplumunda tek eşlilik yaygın idi. Özellikle savaşlarda ganimet olarak elde edilen kadınlarla da evlilikler yapılabiliyordu. Türk ailesi, sevgi saygı ve hoşgörüye dayandığından çok güçlü dinamik bir toplum meydana geliyordu. Dünya milletlerine "Türk gibi güçlü" dedirten sözün temelinde Türk aile yapısının sağlamlığı yatıyordu. Kaynakça; Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Kurt, Tarihi Süreçte Türk Kadınları) Bu haber 10601 defa okunmuştur.
|
HABER ARAGALERİSON YORUMLANANLAR Kırıkkale Linkler
|
||||||||
Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |