YUH DİYORUM YUH
Kimseye laf söylenmiyor. Kime ne desen karşılığını bin katı veriyor. Verirken kalp kırılırmış, karşındaki üzülürmüş, tada ulusal anlamda ülkeme zarar gelirmiş, ülkemin kaybı olurmuş düşünülmüyor.
Gezi olayları başladığında herkes söylemine dikkat etsin, kalp kırmak veya kalbin ötesinde ortalığı savaş alanına döndürmek, gerek ülke içinde gerekse ülke sınırları dışında imajımız zedelenir demiştik.
Gezi olayları birkaç ağaç konu edilerek başlandı. Sonra gördük ki ülke içinde hainlerin bir başkaldırısı, ülke dışında da güzide memleketimi bir Suriye, bir Irak, bir Mısır yapma eğilimlerinde olanların bir oyunu olduğunu gördük.
Aradan geçen bunca zaman içinde bu kıpırdanma hep oldu. Her şeyi fırsat bilip yakıp yıktılar.
Kimsenin demokratik hakkını kullanmasına asla karşı değiliz. Tabiî ki demokrasinin gereği olan gösteri ve yürüyüş hakkını kullanacaklar. Ancak bu hak kullanımında milletin malını devletin malını yakıp yıkmayacaklar. Devletin askerine polisine ağza alınmayacak hakaretleri yapıp, Yunan polisine saldırır gibi saldırmayacaklar.
Bu gezi olaylarında kimlerine göre ekmek almaya giden, kimlerine göre ise gösteri için sokakta bulunan on beş yaşında bir çocuğun kafasına gaz bombası kapsülü gelmiş ve yaralanmıştı. Bu çocuk vefat etti. Bu çocuğun ekmek almaya gittiğini söyleyenler kadar, fotoğraflarını paylaşarak bizzat eylemde sapanla taş atarken görüntü vererek aksini söyleyende var.
O gün ne dediysek bugünde yanı yerdeyiz. Bir çocuk ölmüş. Bunun acısı elbette yüreğimizi yakar, elbette içimiz bir canın bir evladın hayattan kopmasına dayanamaz ve çığlık atar.
Ama bunların ötesinde yine aynı yüreğimiz o kahraman polislere de yanar. Aynı içimiz o polislerin kafasına taş atılırken, havai fişek ile yaralanırken, kalkanına sopalarla vurulurken de yanar.
Bu çocuğun ölümüne ne kadar üzüldüysek oradan geçen çevik kuvvet polis otobüsüne el arabası fırlatacak kadar kin dolu insana da o üzüntü kadar kızarız. Daha fazlası olur daha azı olmaz.
O çocuğun ölümünü bahane edip istismar eden gruplara, topluluklara, ekranlara da o kadar kızarız.
Bir canın yitmesi ile kalbimiz buruşur elbette. Ama ekranlara getirilen on haberden dokuzunda bu konuyu işleyen ekran şövalyelerine de o kadar buruşur.
O çocuğun anası karar abası kadar belki içimiz yanmaz ama yinede yanar yüreğimiz. Ama sırf hükümete zarar gelsin diye açıklama yapan siyasi, dini, sivil toplum liderlerinin açıklamasına da yanar yüreğimiz.
Bu yürek o çocuğa acır ama her delikten çıkıp banka şubelerini yakan, vitrinleri indiren, yollara barikat kuran, bulduğu her düzlüğe yazdığı gibi ellerindeki kartonlara da “katil devlet” yazan sözde bu ülkenin evlatlarının hainliğine de acır bu yürek.
Ülkem bir kargaşa ortamından geçiyor. Bu ortamda hainliğin anlamı yok. Hükümetin hatası vardır günahı vardır ama bunu dile getirip en güzel cevabı verme yeri sandıktır. Kaç gün kaldı buyurun tepkinizi gösterin. Ama hainlik yapmayın. Bu ülke içindeki hainlerden çok çekti. Atalarımız hep bu iç hainlerden çekti.
Ekranları kullanarak, gazeteleri kullanarak, nüfusunu kullanarak mektuplar göndermek, açıklama yapmak, yorumlamak ve kışkırtmak hainliğin önde gitmektir. İçimiz gönlümüz yüreğimiz o çocuğa acıdı ama resimler ve paylaşılanlar doğruysa o çocuğun orada olması da o kadar yanlıştır. Ona gaz bombası atan hainse; Onu oraya çeken o çocuğa sapan attıran buna izin veren ve o çocuğun üzerinden kinini kusanlar nedir acaba.
Selam ve dua ile…
Bu haber 3283 defa okunmuştur.