EHEMMİYET
Değer vermek, değerli olmak birde önem vermek var hayatta. Bu önem vermenin ve değer vermenin toplamı ise galiba “ehemmiyet”tir. Ehemmiyet kelimesi her ikisini de kapsıyor gibi.
Yeri geldiğinde dostlarım ile sohbette yeri geldiğinde ise kelimelere dökülen makaleler veya hikâye ve romanlarda bir türlü değindim buna.
Meslek Hayatımın İlk Yıllarında Karşıma Çıkan Bir Sözü “Önemsediğiniz kadar önemseniyorsunuz” kelimelerini o zamanlar bilgisayar olmadığında desinatör değimiz askere şablon ile yazdırıp sarı bir çerçevenin içerisine yerleştirdim ve odama astım. Her atamam olduğunda şahsi eşyalarım ile birlikte bunu da kolinin içerisine koydum ve yeni makam odama astırdım.
Hem benimle irtibatı olan insanların buna dikkat etmesini önermek için yaptım bunu ve hem de kendimin ara sıra bakıp insani ilişkilerde bana hayat desturu olması için yaptım.
Makamıma gelen kim olursa olsun onu küçük görmedim, aşağılamadım, çayını kahvesini eksik etmedim, benden yaş ve makamca büyük olsun küçük olsun ona “büyük” muamelesi yaptım. Şimdilerde dönüp ardıma baktığımda hiçbir şey kaybetmeyip çok şey kazandığımı görüyorum. Aradan bunca yıl geçmesine rağmen makam ve mevki itibariyle benden küçük ve büyük birçok insanla hala sıkı irtibatım varsa bundandır.
Yani ben karşımdakini önemsedim, değer verdim, ehemmiyet verdim. Karşılığı da dostluk olarak döndü.
Tabiî ki şu ünlü sözü biliyorum. “başkalarına kendinden fazla değer verme, ya onu şımartır kaybedersin yâda kendini mafedersin.” Kendinden fazla değer verme ama değer ver değersiz edersen eğer değersiz olursun.
Kendini fors glass, only the men, king gören o kadar çok insan var ki. Bakın etrafınıza bir makam sahibi olmuşsa, birileri bir göreve atamışsa, birileri bir göreve seçmişse kendini bir numara görmeye başlıyor.
Deneyin bakın. Gerek itekleme ile olsun, gerek bileğinin hakkı ile olsun, gerek hak ettiği yere gelirken el etek öpsün, gerekse onu layık görüp seçsinler oturtsunlar, gerek birilerinin mesai mevhumuna uyduğundan olsun, gerekse birilerinin köyünden olsun geldiği bir makamda hemen herkese emirler yağdırmaya çalışan o kadar fazla insan var ki.
Herkes kendinde bir keramet görüyor. Hani tuvalet bekçisi var ya onun gibi. Tüm tuvalet kabinleri boşken gelene şu ibriği al şuraya gir, bu ibriği al buraya gir diye talimatlar yağdıran tuvalet sorumlusuna sorarlar. Tüm kabinler boş, tüm ibrikler boş. Ne emir veriyorsun bırak istediği yere girsin insanlar. Bekçi “e bırakında o kadar havamız olsun demi” der.
İşte kendinde yetki görüp etrafına emirler yağdıran kim olursa olsun, seçilmiş atanmış, hangi makamda olursa olsun önce karşısındakine değer verecek. Onun düşüncelerini dinleyip onun fikirlerini ehemmiyet süzgecinden geçirecek. Aksi halde bu ehemmiyetsizlik, bu değer verilemezlik, bu önemsenmezlik kendisine ihanet olarak dönmese bile vefasızlık olarak dönecektir.
Kendi payıma söylüyorum. En yakın dostumdan merhaba dediğim en üst makam sahibine kadar kim ki bana gerekli ehemmiyeti gösterir biri bin yapıp gönlümün en derininden en fazla ehemmiyeti gösteririm. Bir damaya çağlayan olurum. Ama aksi halde çok isterim, gayrette gösteririm. Ama elimden onun bana verdiği değerden çokta fazlasını vermek gelmez. Bire bir olur, bire iki zor, bire üç asla. Ama değer verene sonsuz kadar akar ehemmiyet ırmağım.
Sanmayın ki bu sadece benim için öyle. Bakın tartın, ölçün, biçin kendinizi. Sizin içinde öyle olduğunu göreceksiniz.
Selam ve dua ile…
Bu haber 4500 defa okunmuştur.