Arınmaya yolculuk 41 bölüm
Kalbi Mekke için Medine için yanıp tutuşan ve oralara ulaştığında 9 şiddetinde sarsılanlar için yazılmış, hem bir rehber olsun, hem yaşadıklarımızı anlatısın amaçlı bu yazılara vesile olanlardan Yaradan razı olsun..
Peygamberimizin Kabrini henüz göremedim. Neden? “ Bu genellikle bütün ziyaretçilerin merak ettiği bir konudur. Efendimizin Kabr-i Şeriflerini dışarıdan görmek imkânsızdır. Görebileceğiniz şey iç içe örülmüş duvarların üzerine örtülmüş iki kat atlas örtüden ibarettir. Siz dışarıdan baktığınızda sadece bu örtüyü görebilirsiniz. Alışık olduğunuz türbe şeklinde bir kabir görmeye çalışmamak gerekiyor.
EFENDİMİZ’İN VEFATI
Efendimiz, Veda Haccından döndükten sonra Uhud şehitlerini ziyaret edip onların cenaze namazlarını kıldı. Çünkü Uhud savaşının yapıldığı gün şehitler cenaze namazları kılınmadan defnedilmişlerdi. Hastalanmasından bir gece önce de Medîne’nin Bakî mezarlığını ziyaret etti.
Uhut şehitlerine yaptığı gibi onlara da uzun uzun dua etti. Sözlerini :“ İnşallah, yakında biz de sizin aranızda olacağız.” diye tamamladı. Böylece ümmetinden hayatta olanlarla vedalaştığı gibi, sanki ahrete irtihal edenleriyle de vedalaşmıştı.
Cebrâil (a.s.) le o yıl Kur’anı iki kez mukabele etmiş, her yıl Ramazanın son on gününü itikâfla geçirirken, bu yıl ki itikâfı yirmi gün olmuştu.
Bütün bunlar vaktin yaklaştığının habercisiydi. Baki kabristanından dönünce Hz. Meymûne annemizin evine geldi. Eve geldiğinde durumunda bir değişiklik hissetti. Bu hastalığın ilk belirtisiydi. Kendisini ölüme götürecek hummaya yakalanmıştı. Artık humma nöbetleri başlayacak ve kısa aralıklarla gelmeye devam edecekti.
Hastalığının ilk beş gününü sırayla eşlerinin yanında geçirdi. Gün geçtikçe ağırlaşıyor, gücü azalıyordu. Bu yüzden her gün ayrı bir yere gitmeyip, Hz. Aişe’nin odasında kalmayı arzuluyordu. Çünkü, vahiy sadece Hz. Aişe’nin odasındayken geliyordu. Efendimiz, eşlerinin kırmamak için bunu açıkça söylemiyor “Bugün kimin nöbetindeyim, yarın kimin yanında kalacağım?” diye soruyordu.
Eşleri, Efendimizin arzusunu anlayıp, Hz. Aişe’nin odasında kalmasına izin verdiler.
Hummanın tesiriyle zayıflamış, dermandan düşmüştü. Amcası Abbas ve Hz. Ali’nin kolları arasında Hz. Aişe’nin odasına getirdiler. Artık Hz. Aişe’nin odasındaydı. Vefatından önceki son sekiz gününü burada geçirecekti.
Hastalanmadan önce Bizans’a karşı gönderilmek üzere bir ordu hazırlanmasını emretmiş, komutan olarak ta azatlı kölesi Zeyd’in oğlu Üsame’yi atamıştı. Bir taraftan hastalıkla uğraşırken, diğer taraftan dünyevî işleri de ihmal etmiyor, Ordunun hazırlığını Üsame’den soruyordu.
Hastalığın şiddeti, ateşin yüksekliğinden çok ızdırap çekiyordu. Hummanın hararetine bir de Yahudi kadının yedirdiği koyunun zehri eklenmişti. Hayber’in fethinde Efendimize zehirlenmiş bir koyun ikram edilmişti. Yediği ilk lokmada etin zehirli olduğunun farkına varmış, biraz çiğnemiş olduğu lokmayı ağzından çıkarmıştı. O günden beri zararsız gibi görünen zehir şimdi tesirini gösteriyor, bedenini hırpalıyordu.
Zaman zaman bayıldığı oluyordu. Kuyulardan getirilen soğuk sular vücuduna dökülüyor, harareti düşürülmeye çalışılıyordu. Hastalığın bunca ağırlığına rağmen Hz. Ali ve Abbas’ın oğlu Fazl’ın desteğiyle mescide gidiyor, namazları Mescid de bizzat kendisi kıldıyordu.
Son kıldırdığı namaz Perşembe gününün akşam namazıydı. Mübarek başları çok şiddetli ağrıdığı için başına bir mendil bağlamış, namazı o şekilde kıldırmıştı.
Namazdan sonra yine Hz. Ayşe’nin odasına döndü. Takati iyice azalmıştı. Yatsı namazının vakti girince Bilâl-i Habeşî her zaman ki gibi: “Ya Rasûlallah namaz vakti!” diye seslendi. Namaz için ayağa kalkmak istediğinde düşüp bayıldı. Ayıldığında “Cemaat namazı kıldı mı?” diye sordu. Oradakiler: ‘Hayır, sizi bekliyorlar’ diye cevap verdiler.
Efendimiz belki hafiflerim diye su istedi. Getirilen suyla yıkandılar. Mescide gitmek üzere ayağa kaktığında tekrar bayıldı. Ayılınca yine namazı sordu. “Sizi bekliyorlar” cevabı üzerine yine su isteyip yıkandı. Ayağa kalktığında yine bayıldı. Üç kez mescide gitmek istemiş, her seferinde bayılmıştı. Dördüncü kez de cemaatin kendisini beklediğini işitince; “Ebubekir’e söyleyin cemaate namazı o kıldırsın.” diye emretti.
Hz. Âişe babasının hassas olduğunu bildiğinden O’nun, Rasûlullah’ın makamında namaz kıldıramayacağını tahmin ederek “Ya Rasûlallah! Ebubekir yufka yüreklidir. Kur’an okurken ağlar. O namaz kıldıramaz.” dedi.
Efendimiz ısrarla Ebubekir’in imam olmasını emretti. Efendimiz, Ebubekir’i imam yapmakla ileride halifelik başta olmak üzere birçok konuda ümmetinin kime itaat edeceği noktasında bir işaret vermek istiyordu.
Perşembe günü yatsı namazından Efendimiz vefat edinceye kadar 17 vakit namazı Hz. Ebubekir kıldırdı.
Efendimiz son günlerinden birinde öğle vakti biraz iyileşir gibi oldu. Yedi kuyudan yedi kırba su getirmelerini, getirilen suları üzerine dökmelerini istedi. İstediği gibi sular getirildi. O sularla yıkandıktan sonra Hz. Ali ve Abbas’ın oğlu Fazl’ın kolları arasında mescide çıktı. Bu sırada Ebubekir namaza başlamıştı.
Rasûlullah’ın namaza geldiğini hissedince imamlığı Efendimize bırakmak istedi. Ancak Peygamberimiz yerinden ayrılmamasını işaret buyurdu. Kendisinin Hz. Ebubekir’in sol tarafına oturtulmasını işaret etti. Oturduğu yerden imamlık yaparak namazı tamamladı. Böylece Hz. Ebubekir Efendimize; cemaatte Hz. Ebubekir’e uyarak namazlarını kıldılar.
Yazının devamı bir sonraki gün
Bu haber 3881 defa okunmuştur.