KARŞI MAHALLE
Ulusal basının sanki başka Türkiye’de gündem konusu yokmuş gibi manşette tutmaya çalıştıkları ve yerel basınımızdan da duyarlı bazı gazeteci arkadaşların gündeme aldıkları Ayşe Arman vakasını yazmak istiyorum bu yazımda.
Belli bir yaşa gelmiş olan magazin gazetecisi Ayşe Hanım, bir yolla kendisini her an ön planda tutmayı başarıyor. Birileri ile yaptıkları veya eşi ile yaşadıkları veya otellerde gördüğü izzeti ikramı gündemine alarak kendisi ile ilgili haberler yapılmasını sağlıyor. Yapsın kimsenin bir şey dediği yok. Yapsın ama tutup başkasının sınırlarına girerse birileri… Der. Haklı olarak.
Geçenlerde anadan üryan veya ona yakın çektirdiği resimler ile olay olan bu hanım, magazin sayfalarından düşmedi. Televizyonun (tabiî ki bazı kanalların) ekranlarında boy gösterdi. Resimlerini değerlendirdi. Kendisi ve kendisi gibi fikri yapıda olan insanlarla. Oda güzel. Ne yaparsa yapsın. Ancak tekrar diyorum. Sınır ihlalinde…
Müslüman kadının bir farzı yerine getirmek için yapmış olduğu eylem olan başörtüsünü değişik amaçlarla kullanıp, ondan sonra olan olayları da çarpıtarak verdiğiniz zaman siz araştırmacı gazeteci mi oluyorsunuz?
Mahalle baskısı diye bir şey çıkarıp ona da kendiniz inanırsanız, sonuçta bu tezinizde haklı duruma düşmek ve kendinizi kanıtlamak için bazı şeyler yaparsanız bu haksızlık olur.
Karşı taraf oluşturursanız kafanızda ve bu oluşturduğunuz tarafın karşısına geçer onları rencide edici davranış ve eylemlerde bulunursanız buda uygun olmaz. Biri size yaptıklarınızın yanlış olduğunu kalemi ile söyler. Ulusal basında zaten bu hanıma kalemi ile cevap veren birçok yazar var ve veriyorlar. Ancak yeterli değil. Belki gereğinden fazla değerlendirmek onun işine yarıyor, beklide gündemde bu şekilde kalmak istiyor ama yinede meydanı boş sanmamalı.
Başörtüsü Rabbimin bir emridir. Bu tartışılmazdır bizim için. Ama bu başörtüsü ile sağa sola, diskolara, barlara girmeye çalışmak ne kadar doğrudur. Kutsal olan hanımların başörtüsünü sanki buralarda sergilemek, sergilemeye çalışmak ve kapalı insanların bura ! özlemi varmış gibi göstermek hiçte demokratik bir yaklaşım değil. Olsa olsa magazini dine alet etmektir.
Bayanlar ve erkeklerin ayrı faydalandığı yüzme havuzu ve denizlerin farklı mekanlarında yaşadıklarını dile getiren bu hanım, kapalı bayanların yüzmede kullandıkları bir çeşit kapalı mayo olan haşama ile dalga geçiyor. Bunun kadının vücuduna yaptığı haksızlık olduğunu söylüyor. Güzelliğin sergilenmediğini beyan ediyor.
Şimdi bırakın kapalıyı açıklığı, bırakın inançla yaşamayı, inançsız yaşamayı sade bir insan olarak düşünelim. Vücudunu erkeklerin beğenisine sunan ve onun için açılıp, saçılan kadınlar ne kadar çağdaş olabilir. Tarihin ilk çağlarında üstlerini kapatacak bir şey bulamayan ve bundan hicap duyan kadınlar mı çağdaş yoksa bu kadınlar mı?
Söz ettiğim başörtüsü konusu değil. Başı kapalıda açık olanda bizdendir. Herkes kelime-i şahadet getrdi mi kimsenin söyleyecek sözü kalmaz. Ama tutup başörtüsünü çirkin emellerine alet etimi işte bu hiç uygun olmaz. İnsanları kutuplaştırır. Başörtüsünü siyasi simge yapmak kadar yanlış olur. Karşı mahalle, mahalle baskısı derken birde bakmışsınız insanları kaplara ayırmış birbirlerine husumet besler olarak görürüsünüz. Bizim necip milletimiz açığı, kapalısı, müsümanı, gayri müslümü yüz yıllarca birlikte yaşamışlar. Şimdi onları kutuplaştırmak ne Ayşe Arman’ın işi nede bir başkasının işi olmamalıdır. Herkes bu hassas konularda ince düşünmeli ve karşısındakini anlamıldır.
Selam ve dua ile…