Arınmaya yolculuk 34 bölüm
Kalbi Mekke için Medine için yanıp tutuşan ve oralara ulaştığında 9 şiddetinde sarsılanlar için yazılmış, hem bir rehber olsun, hem yaşadıklarımızı anlatısın amaçlı bu yazılara vesile olanlardan Yaradan razı olsun..
Ravzada
Medine’yi ziyarete gelen kişi, burada bulunduğu süre içersinde Rasûlullah Efendimize sık sık Salât-u-Selâm getirmelidir. Efendimiz bir hadislerinde: “Her kim kabrimin başında bana Salât-ü Selâm getirirse ben onu aracısız olarak işitirim.” buyurmuşlardır.
Efendimizi ziyaretten önce mümkünse boy abdesti almalı, temiz elbiseler giymeli, güzel kokular sürünmeli, dış temizliğe dikkat edilmelidir.
Mescid-i Nebevî’ye giderken sükûnet ve huşû ile yürümeli, her çeşit laubalilikten sakınılmalıdır. Yolda giderken bildiği duaları ve Salât-u Selâm okumalıdır. Mescide ulaştığında, kerahat vakti değilse kimseyi rahatsız etmeyecek bir yerde iki rek’at “Tahiyyet-ul Mescid” namazı kılmalı, namazdan sonra da dua etmelidir.
Huzura çıkmaya layık olup olmadığını tefekkür ederek, diğer ziyaretçilerle itişip-kakışmadan, ağır adımlarla Salâvat okuyarak Kabr-i Şerife doğru gitmelidir. Efendimizin Kabr-i Saâdetlerine ulaştığında, tevazû ile sırtını kıbleye, yüzünü Hücre-i Şerife dönmüş bir şekilde, gözlerini yere eğerek, kalbini dünyevî şeylerden uzaklaştırarak, Âlemler sultanının kabrinde diri olduğuna inanarak, kendisini ziyaret edenleri görüp-işittiğini hayâl etmelidir.
Efendimizin ümmetine olan şefkatini düşünmeli “Onlar kendilerine zulmettikleri vakit sana gelip de Allah’tan mağfiret dileselerdi sen de onlara mağfiret isteyiverseydin elbette Allah’ı tövbeleri hakkıyla kabul edici, çok esirgeyici bulacaklardı.” ayetini okumalıdır. “Benim ümmetimden her kim kabrime gelip bana selam verirse Allah (c.c.) ruhumu bana iade eder, ben ona mukabelede bulunurum” hadisi şerifini hatırlayıp, Efendimizin kendisinden haberdar olduğuna ve kendisine karşılık vereceğine inanmalıdır.
Sonra şöyle selam vermeli ve dua etmelidir. Allah’ın rahmeti ve selamı üzerine olsun ey Allah’ın Rasûlü! Allah’ın rahmeti ve selamı üzerine olsun ey Allah’ın Habibi!
Allah’ın rahmeti ve selamı üzerine olsun ey Âlemlere rahmet olarak gönderilen! Allah’ın rahmeti ve selamı üzerine olsun ey Peygamberlerin Efendisi!
Allah’ın rahmeti ve selamı üzerine olsun ey Peygamberlerin sonuncusu! Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun ey Nebi! Allah’ın rahmeti ve selamı sana, aile efradına, Ashabına, Ehli Beytine ve diğer Peygamberlere ve Salih kullarına
olsun. Ben günahlarımdan dolayı bağışlanma dileğiyle, Rabbime şefaatçi olman için geldim. Şahadet ederim ki Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. Yine Şahadet ederim ki sen O’nun elçisisin. Şahadet ederim ki sen Peygamberlik görevini yaptın, emanetini yerine getirdin. Ümmetine samimi davrandın. Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağırdın. Ölüm sana gelinceye kadar Allah yolunda cihad ettin. Ümmetinin elçisi olarak Allah seni en üstün şekilde mükâfatlandırsın.
Allah’ım! Ona yakınlık, yücelik ve yüksek dereceler ver. Onu vaat ettiğin Makam-ı Mahmud’a ulaştır. Rabbimiz! İndirdiğin kitaba iman ettik. Gönderdiğin Peygambere uyduk. Bizi tasdik eden şahitlerden yaz.
Bununla beraber herkes dilediği gibi dua edebilir. Efendimize arz edilmek üzere kardeşlerinin göndermiş oldukları selamları da iletir. Sonra sağa, doğuya doğru bir metre kadar ilerler. Hz. Ebû Bekir’e selam verir; “Ey Ebû Bekir-i sıddîk! selam üzerine olsun Ey Peygamberin halifesi selam üzerine olsun Ey Peygamberin mağara arkadaşı, seferdeki yoldaşı ve sırdaşı! Allah’ın selamı üzerine olsun. Allah seni en hayırlı şekilde mükâfatlandırsın. Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi üzerine olsun. Allah’ım, Sen Ebû Bekir’den razı ol, derecesini yükselt, makamını mübarek kıl, mükafâtını bol eyle.”
Sonra sağa, doğuya doğru bir metre daha ilerleyip Hz.Ömer’e selam verir; “Ey müminlerin emiri Ömer el Faruk! selam üzerine olsun. Ey İslamı güçlendiren! selam sana. Ey putları kıran! selam sana. Allah seni en hayırlı şekilde mükafatlandırsın. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun Allah’ım Ondan razı ol, derecesini yükselt, makamını mübarek kıl, mükafatını bol eyle. İkinize de selam olsun Rasûlullah’ın yanında yatanlar.”
Sonra uygun bir yere çekilerek, kendisi, anne-babası, kardeşleri, yakınları, arkadaşları, dostları ve diğer müminler için dua etmelidir.
İmam-ı Mâlik, Medinelilerin Mescid-i Nebevî’ye her giriş ve çıkışta Kabr-i Şerif’in önünde durmalarını mekruh görmüş ve şöyle demiştir: “Bu yabancılara ve Medineli olup da seferden dönen veya sefere çıkacaklara mahsustur. Nebiyyi Muhterem bir hadisinde: “Allah’ım! kabrimi tapınılan bir put haline getirme.” buyurmuştur. Yavaş ve kısa adımlarla Efendimizin huzuruna doğru yürüyorum. Ben geldim ya Rasûlallah diyorum. Yıllarca hasretinle yanan ben, işte geldim…! Senin Peygamberliğini hep tasdik etmiştim. Sen benim Efendimsin Efendim…? Bunca ümmetin kapına gelmiş. Hepsi, hepsi aşkınla huzurundalar. Bunlar senin ümmetin….!
Bana da ümmetim der misin Efendim…? Hac ve umreye gelenlerden selamlar göndermiştim… Hani, ilk fırsatta geleceğim diye söz vermiştim…! İşte huzurundayım.
Beni ümmetliğe kabul eder misin, Efendim…? Ashabın edeplerinden, utandıklarından senin yüzüne bakamazlardı bile! Biliyorum günahlarım çok, yerine getiremediğim vazifelerim de çok, huzuruna çıkmaya yüzüm de yok amma bütün bunlara rağmen yine de ümmetim der misin Efendim..?
Radyoda dinlemiştim, spiker: “Bir gün Rasûlullah kapınızı çalsa, evinizi açmaya, buyur etmeye cesaretiniz var mı?” demişti. O günden sonra, evimde hoşlanmayacağın ne varsa hepsini atmıştım. Kur’anımı öğrenip okumaya başlamıştım.
Hani bir bayram sabahıydı. Sokakta mahzun bir çocuk görmüştün de, niye bayram
sevincini yaşamadığını, gülüp oynamadığını sormuştun. O da seni tanıyamamış: “Babam şehit oldu, annem başkası ile evlendi. Üzerimde bayramlık bile yok, ben niye sevineyim, bayram benim neyime!” demişti.
Elinden tutmuştun, “gel” demiştin. Âişe annen, Fatıma ablan, Hasanla Hüseyin kardeşin olsun ister misin? Ancak o zaman tanımıştı seni. O gün o yetimi sevindirmiştin.
Diğer çocuklar bu manzara karşısında: Keşke bizim de babamız olmasaydı da, şu çocuğun yerinde olsaydık demişlerdi. O yetim gibi benim de elimden tutar mısın Ya Rasûlallah!...
Yetimleri hep sevmiştim, Sen yetimdin diye.. Şimdi o yetim gibi beni de sever misin Ya Rasûlallah !
Yazının devamı bir sonraki gün
Bu haber 3939 defa okunmuştur.