Haberci71.com -  Kırıkkale Haberleri
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

EN ÇOK OKUNANLAR

Arınmaya yolculuk 48 bölüm

Fazlı GÜVENTÜRK

06 Ocak 2013, 12:20

Fazlı GÜVENTÜRK

Arınmaya yolculuk 48 bölüm

            Kalbi Mekke için Medine için yanıp tutuşan ve oralara ulaştığında 9 şiddetinde sarsılanlar için yazılmış, hem bir rehber olsun, hem yaşadıklarımızı anlatısın amaçlı bu yazılara vesile olanlardan Yaradan razı olsun..

            Çıkarsın hicret yoluna

Girersin Habib koluna

Mevlası yeter kuluna

Korkma yanında ben varım

&&&&&&&&&&&&&&&&

Elveda dersin Mekke’ye

Geleceğim yine seneye

Merhabalar Medine’ye

Korkma yanında ben varım

&&&&&&&&&&&&&&&&&

DEPREM GRİ DEĞİL

            Gecenin geçi mi demek, sabahın ilki mi demek gerek bilmiyorum? Ama saatlerin 03 civarında olduğu dönemde Ravza da kılınan gece namazında yaklaşık iki saat boyunca süren namazda ağlayan adam var. Bazen hıçkırıyor, bazen gözyaşlarının damlamasından anlıyorsunuz buralarda olmadığını.

            Nedir kardeşim seni bu denli ağlatan;? Nedir senin bitmeyen gözyaşlarının sırrı? Nasıl iki saat akar da bu pınarda yaş bitmez. Hala damlamaya devam eder, hatta akmaya devam eder.

            Merak ediyor soruyoruz. Belki anlatır, belki yine sadece gözyaşı damlası ile izah eder diyoruz.

            ”Ben” diyor. Yaklaşık bir ay önce geldim umreye. Gelirken zaten ruhumu temizlemeye, yıkamaya ve arınmaya geldiğimi biliyordum. Bu nedenle elimden geldiğince yaptım görevlerimi.

            Nefsime, cismime, aklıma, fikrime sahip olmamam için şeytanın generalleri uğraştı. Mücadele çetindi. Mücadele ağırdı. Bazen kaybetme riski taşıdım. Ama öyle bir arınma yoluna girmiştim ki sürekli mücadeleye devam ettim.

            Ruhuma ayar verdim. Ayarım kaçtı dostlarım ayar verdi. Aldığım ayarlar ile “ben” dedim “oldum” nefsimle, kendimle mücadele sıkıntı olsa bile oluyordum. Hatta oldum. Artık yürüyüşüm bile değişmişti.

            Ben Kâbe’de yürürken dimdik yürüyordum. Çünkü ben rabbimin, azametli rabbimin kuluydum. Bu rabbe kulunun dik olması yakışır diye azametli yapıyordum tavafı,sayı.

            Resulullah’ın mekânında da aynıydı. Dik yürüyor, dik namaz kılıyordum. Ömrü mücadele ile geçmiş Allah(cc) resulü(sav)’in ümmetine bu yakışırdı. İnanmayanlar görsün ki dimdik yürüyüşlü dimdik namaz kılan ümmetin Allah(cc) resulü olduğunu.

            Kısaca “olmuştum” işte.

            Taa ki birkaç saat öncesine kadar. Bir kaç saat önce teravih ile teheccüd namazı arasında öyle bir sohbete tanık oldum ki “ne olması” bende hiçbir şey kalmadı. Şimdi buraya gelirken değil dimdik yürümek omuzlar çökmüş, baş düşmüş, göğüs kafesi sırtından çıkacak gibi, adeta cereyan çarpmış gibi geldim.

            Namaza başladığımda da tutamadım kendimi.

            Nedir bu denli vuran sohbet?

            Birkaç kişi ile yapılan sohbet. Sohbet koyu, sohbet tatlı, sohbet canlı.

            Ağır ağır konuya giriyor. “Hoca” diyor. Sohbete başladığında her zaman ki gibi bir şeylerin geleceği belli. Ağır bir sohbet gelecek belli.

            Eline bir kâğıt bardak alıyor. Masanın üzerine koyuyor. Üflüyor bardağa, bardak devrilip yuvarlanıyor, sonra karşısındakine üfletiyor bardağı olduğu yerden, bardak her üfleyişte sağa sola çarparak yuvarlanıyor. İşte diyor bu bardak insandır. ”nasıl yani” gözleriyle bakıyoruz. Evet insandır. İnsan sağdan sola gelen darbeler, etkiler ile hayatta böyle savrulur durur. İçi boşsa, içini doldurmamışsa bir o yana bir bu yana başını vurur gezer, her üfleyenin isteğince. Ama doluysa bardak, içini iman ile doldurmuşsa işte o zaman üfleme etki etmez. İçi su dolu bardağa da kimse üflemez, üfleyemez. Müslümanın içi iman ile, itikat ile dolu olmalı. Ruhunu mutlaka Allah(cc) sevgisi ile doldurmalı ki hayatta bir yeri olsun. Yoksa üzerine biri basar geçer bir daha da bardaklık yani insanlık durumu kalmaz.

            Kendimi sorguladım burada. Dolu muyum diye? Yok dolu değilim. Belki üfleme ile yıkılacak kadar boş değilim ama kesinlikle dolu da değilim. Ondan ağlıyorum.

            Sohbet tatlı. Yanındakine bir siyah materyal göstermesini istiyor, bir de beyaz. Gösteriyor. Aradaki farkı görüyor musunuz? İşte Müslümanlarla Müslüman olmayan arasındaki fark da böyle nettir.

            Müslüman beyazdır, aktır, temizdir. ruhu da kendi de süt gibidir. saftır.arıdır. Müslüman olmayan ise siyahtır. İçi de siyahtır dışı da siyahtır. Yaşaması da karadır onun. İşte bir de bunun karışımı vardır. ”tehlikeli gridir”.o ne siyahtır net olarak, ne beyazdır net olarak. O gridir.  Münafıktır o.Müslüman’la Müslüman olurken, el altından Müslüman olmayanla flört eder, kırıştırır. O gridir, tehlikelidir. Her iki kesim için de tehlikelidir o. Ya ben beyaz değilsem, anamın sütü gibi ak değilsem, ya siyah karışmışsa diye ağlıyorum. Siyah mıyım? hayır ama gri miyim bilmiyorum, ondan ağlıyorum.

            Dedi ki ruhun depreme dayanıklı olması lazım. “Ruh kaledir” dedi. Mahremiyetimiz, kalemizdir. Kalemize gelecek darbelerden, sarsıntılardan mutlaka korunmamız lazım dedi. Belki dedi 6-7 şiddetinde deprem kalemizi sarsmaz ama 9 şiddeti sallar, sarsar kalemizi. Ona hazır olmamız lazım. sağlam yapmak lazım, sağlamlaştırmak lazım dedi.

            Kalemin 9 şiddetinde deprem geçirdiğini hissettim. Sallıyor, sarsıyor, ırgalıyor ama ruhum dayanmaya çalışıyor. Acaba dayanabilir miyim diye ağlıyorum. Ya çatlarsa bir yerden diye ağlıyorum.

            Nihayetinde dedi ki, insan sevdiğini korur. Seven korur dedi. Neyi seviyorsan onu korursun dedi. Nefsini seviyorsan onu korursun, dinini seviyorsan onu korursun, Resulullah(sav)’i seversen onu korursun. Kişi sevdiğini korur dedi. Seven korur kollar dedi. O zaman sevdiğim nedir diye düşündüm.

            Nefsim, duygularım, hislerim, malım, mülküm, arabam mı? Yoksa içimden sevdiğim, sevdiğimi bildiğim mi? Allah’ım, dinim, Resulüm mü? Evet, sevdiğime zarar gelmesin diye dağdan düz odun getirebilir miyim? Dağları delebilir miyim, yolları aşabilir miyim? kalbin, yüreğin sesini bastırabilir miyim? rabbimin tebliğini düzgün yapabilir miyim diye ağlıyorum.sevdiğimi koruyabilir miyim diye ağlıyorum.

            Tüm bunları dinlerken onun gözyaşlarına ortak oluyoruz.

            Nasıl gözyaşlarını sel etmişse, suları çekilecek kadar akıtmışsa bizden de öyle duyular akıyor.

            Diyor ki hoca öyle bir deprem yaptı ki ruhumda 9 şiddeti az kalır.Öyle sarsıldı ki sohbeti ile, neye nasıl hazır olduğumu sorguladım, boş bardak mıyım, ne kadar doldurabiliyorum onu düşündüm. Siyah değilim şükür ama beyazlığımdan şüphe ettim diyor. Sevdiğimi koruyacağım, dinime, dirayetime, Allah(cC)’a, kuran sevgime, Resul aşkıma sahip çıkacağım diyor.

            Sorgulama sırası bize mi geldi acaba?

            Deprem gri olup, kalemizi sarsmadan, bardağı doldurup sevgimizi, sevdiğimizi korumalıyız ki 9 şiddetini hafif atlatalım.

MÜMİNLERİN ANNELERİNİN YANINDAKİ KABİRLER

Peygamberimizin muhterem eşlerinin kabirlerinden beş metre ileride sol tarafta taşlarla çevrilmiş iki kabir vardır. Ancak orada taş konulmamış bir kabir daha bulunmaktadır.

1-Hz. Âkil (r.a.) Ebû Talib’in en büyük oğludur. Hz. Ali (r.a.)’ nin ağabeyidir. Bedir savaşına müşriklerin zoruyla getirilmişti ve esir düşmüştü. Fidyesini amcası Hz. Abbas ödedi. Hicretin 8. yılında hicret etmişti. Mekke’nin fethi, Huneyn savaşı, Mute savaşlarına iştirak etmiş, Mute savaşından sonra hastalanarak vefat etmiştir.

2- Hz. Abdullah bin Cafer (r.a.) Cafer-i Tayyar’ın oğludur. Hz. Ali’nin yeğenidir. Habeşistan’da doğan ilk sahabidir. Habeşistan’dan Medine’ye dönen Abdullah 7 yaşında iken Peygamberimize biat etmiştir.

3- Hz. Süfyan İbn Haris (r.a.) Peygamberimizin sütkardeşidir. Her ikisini de Hz. Halime emzirmiştir. Amcası Harisin oğludur. Efendimizin çocukluk arkadaşı ve yakın dostuydu. Şairdi ve Müslüman olmadan önce yirmi yıl şiirleriyle Peygamberimizi ve İslam’ı yermişti. Mekke’nin fethinden önce hatasını anlayıp Medine’ye hicret ederken yolda Peygamberimiz’le ve ordusuyla karşılaştı. Müslüman olmaya geldiğini bildirdi. Peygamberimiz Süfyan’ın yaptıklarına çok içerlemişti; ama affetti. Fakat Süfyan utancından Peygamberimizin yüzüne bakamadı.

İKİ İMAMIN KABİRLERİ

Doğu tarafına gidince yol ikiye ayrılır. Yolun solunda birbirini takip eden kabirlerdir.

1- İmam-ı Mâlik (r.a.) Maliki mezhebinin imamıdır. Hicri 90 da Medine’de doğdu. Muvatta isimli hadis kitabının sahibidir. İmam-ı Şâfi ve Ahmed bin Hanbel kendisinden ders almıştır.

2-İmam-ı Nafiî (r.a.) Hz Ömer’in oğlu Abdullah’ın azadlı kölesidir. 7 kıraat imamından biridir. Kıraatte Medinelilerin imamıdır. 70 sene insanlara Kur’an tilavetinde bulunmuştur. Hz. Ömer ve Abdullah bin Ömer’den hadis dersleri almıştır. İmam-ı Mâlik’in hocasıdır. H. 169’da Medine’de vefat etmiştir.

Yazının devamı bir sonraki gün        

Bu haber 10748 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
KIRIKKALEDE TARİH YAZAN ÜÇLÜ10 Ocak 2021

HABER ARA


Gelişmiş Arama

REKLAMLAR



 


RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapı: MyDesign Haber Sistemi