EHEMMİYETE DEVAM EDECEK OLURSAK
Ne oldu bilmiyorum. Kime nasıl dokundu veya kim neyi ne kadar üzerine aldı onu da bilmiyorum. Nasıl değerlendirildi, neden bu kadar olumlu olumsuz< tepki aldı çözemedim. Ama “ehemmiyet” konu başlıklı yazımıza telefonla birçok ulaşan dostlar yorum yaptı.
Kimi olumlu düşündü. Bana hak verdi. İnsan değer verilmek ister. Değer verilmiyorsa eğer oda karşısındaki insana ancak onun verdiği kadar değer vermeli diyenler oldu. Kimileri de ne gerek vardı böyle bir yazıya. San bir şey diyen mi oldu ki böyle bir yazı yazdın dedi.
Şükürler olsun kimin yanına gittik kiminle irtibatımız olmuşsa bizim ona gösterdiğimiz ehemmiyeti gördük. Kimseden bir sıkıntımız olmadı. Ama şunu da gördük. Bazıları karşısındakini kendisi gibi serçe beyinli sanıyor. Kendisini dev aynasında gören bir yapı içinde olduğundan aşağı eğilip insanların seviyesi ile konuşmakta güçlük çekiyor.
İnsan kendi değerini kendisi oluşturur gibi basit bir düşünceye kapılıp, orada bağlanıp kalmamak lazım.
Elbet insan değerini belirler ama bu sadece belli bir kısımdır. Asıl aslan payı olan kısım değer vermesi gerekenin kişiliği ile ilgili onun ufkunun ve insani yapısının eseridir.
Bir lokantaya girdiğinizde ilk karşılaştığınız muamele sizin sipariş verirken ki halinizi belirlemez mi? Kibar, saygılı, efendi ve işini severek yapan bir garsona herhalde yemek sipariş ederken daha kibar ve saygılı olursunuz.
Bir makama girdiğinizde de durum farklı değildir. Bir imza için müdürün odasına girdiğinizde saygı çerçevesinde meramını soran kişiye davranış farklıdır, saygısızca imza için elini uzatana herhalde sizde nazik olmaz, sadece işinizi bitirecek kadar davranırsınız.
Defaten yazdık, söyledik. Şimdi de söylüyoruz. Büyük insan büyüdükçe küçülmesini bilen insandır. Tanıdığın bildiğin birini koridorda gördüğünde hal hatır sormuyorsan, kafanı ters istikamete çeviriyorsan, sana saygıdan başka bir kötülüğü olmayana insancıl tavırlarını göstermekten imtina ediyorsan olmaz. Keser döner sap döner ve bir gün bakmışsın ondan bitecek bir işin çıkar. O zaman hangi yüzle hangi verdiğini alacaksın.
Bir işin dolayısıyla makama çağırdığın astın veya eşidin veya bir türlü senle irtibat zorunluluğu olanı adam gibi çağırmak yerine olmaması gerektiği gibi çağırır veya (hadi adına davet diyelim) ederseniz elbet almış olduğu terbiye veya zorunlulukla gelir. Ama ne kadar verimli olur, ne kadar sana saygı ve sevgisinden bu fiiliyatı yerine getirir.
Daha önceki yazımda da değinmiş ve özellikle vurgulamıştım. Kimse gereksiz yere alınganlık yapmasın. Ama yapmış olduğu bir gayri samimi hareketi varsa da fersah fersah üzerine alınsın.
Bu âlemde kimse kimsenin ekmeğini vermiyor. Kimse geleceğini birinin himmetine de bırakmış değil. Hele makam hele mevki kimselere baki değil. Dünya sultan Süleyman’a kalmamış size mi kalacak. Yarın o makamdan indiğinizde hal hatır sorulmayacaksa, yüzünüze bakılmayacaksa, sokakta yürürken yanınıza gelinmeyecekse yemişim makamı.
Bakın bakalım etrafınıza dün vekil, başkan, müdür, amir gibi makamları işgal edenlere. Kaç tanesi ardından Sitayişle söz ettiriyor, kaç tanesi yapmış oldukları ile olumsuz anılıyor.
Selam ve dua ile…
Bu haber 4125 defa okunmuştur.