NASIL ÖLMEK İSTERSİNİZ
Çok sık olmamakla birlikte ara sıra sizlerle o Anı paylaşmanızı istediğim gibi yapalım. Kafamızı iki elimizin arasına alalım, beynimizden tören geçişi yapan kırk tiklinin kuyruğunu da bir yana koyalım, anlık çakan şimşeklere de dur diyelim ve derin derin düşünelim.
Nasıl ve nerede ölmek isterdiniz.
Çift kişilik baza üzerine en pahalısından alınmış ortopedik bir döşek üzerine serilmiş kalite ve parfüm kokan çarşaflar üzerine yatmış vaziyette mi? Hani şu bol katlı evlerin satıcılarının artı para almak için ballandırarak anlattığı ebeveynin banyolu diye satmış oldukları avizeler ve aplikler dolu olan gömme dolaplı boy aynalı yatak odalarında ki yataklarda mı?
Yoksa;
Çarşıdan aldığınız poşetleri taşırken, eve gittiğinizde aldığınız balıkları kızartırken yapacağınız salatanın içine koyacağınız soğanı almayı unuttuğunuza hayıflanırken kırmızı ışı görmediğinizde mi ölmek sitesiniz. Hani yayalara yanan ve durmanı emreden aksi halde tehlike var denilen kırmızı ışığı görmediğinizde trafikte zor ilerleyen ama cıs tak müziğin sonuna kadar açık olduğu murat marka arabanın kalın ve eski tekerleri altında kalarak mı?
Hayır diyorsanız;
Şöyle afili bir markası olan arabayla son hızla otobanda giderken viyadükten uçmadan önce banketlere çarptığında daha yere düşmeden kafayı ön cama vurduğunda mı ölmek itersin.
Çapkınlık yaparken yakalanma korkusuyla saklandığın balkondan düşerek mi ölmek istersin. Yoksa tamir için çıktığın çatıdan ayağın kayması sonucu tutunduğun pervazın kırılmasıyla yere çakılarak mı ölmek istersin.
Belki;
Madenci olup yerin yedi kat altında çalışırken hazır yeraltındayım diye grizu patlaması sonucunda gün yüzüne çıkmadan mı ölmek istersin.
Kahvede okey oynarken elinde dönmeye müsait kırmızı üçlü varken heyecana dayanamayıp kalp krizi sonunda arkadaşlarının arasında ve en mutlu olduğun mekânda mı ölmek istersin.
Yoksa umre ziyareti için para biriktirerek gitmiş olduğun kutsal topraklar da Kâbe’nin karşısında namaz kılarken, huşunun doruğunda olduğun, rabbine en yakın hissettiğin anda mı ölmek istersin.
Oda mı olmadı?
7.8’lik bir depremin bir buçuk dakika sallaması sonucunda yerle yeksan olan binaların altında ezilerek veya nerden geldiği belli olmayan bir rüzgârın alıp karşı duvara çapması ile mi ölmek sitesin.
Allah Allah bunu damı beğenmedin.
Peki, o zaman.
Siz en iyisi ölümün en şereflisi ile ölün. Ölümün şereflisi mi olur demeyin. Evet, en büyük şeref ebedi âleme giderken edindiğin şereftir. Hep öyle anılırsın fani dünyada ve hep öyle çağrılırsın ebedi dünyada.
En iyisi siz Fatih gibi ölün. Hani şu biricik evladını bırakıp vatan için dağlara giden uzman çavuş var ya, hani bilirsiniz iki gün önce toprağa verdiğimiz Kırıkkale’nin son gururu var ya. Hah onun gibi ölün.
Ya Rab ya şehitlik nasip et, yâda şahadet seviyesinde güzel bir ölümle şereflendir bizi.
Selam ve dua ile…
Bu haber 3703 defa okunmuştur.