ULULEMRE İTAATTE SORUNUMUZ MU VAR
Doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar diye bir söz var ya ne kadar doğru olduğunu insan yaşadıkça daha net görüyor.
Akparti siyasi hayata girdiğinde “siyaset akademisi” var mıydı? Bilmiyorum. Ancak ben çok önceleri siyasi hayatın içinde olmadığımdan olsa gerek veya gerçekten olmasa gerek böyle bir akademik eğitimin verildiğini bilmiyordum.
Öğrendim. Ülke genelinde pek çok yerde siyaset akademisi eğitiminin verildiğini duymuştum. Bu işi Kırıkkale il başkanlığı üstlenip hadi bakalım Kırıkkale’nin neyi eksik bizde yaparız siyaset akademisini ve bizde Kırıkkaleli Akpartilileri ve diğer canı siyaset yapmak isteyenlere verdiririz bu eğitimi” dediğinde çokta istekli değildim katılmaya. Ancak ekip olarak katılmamızın uygun olacağını yakınlarımızla değerlendirdik ve yazıldık akademiye.
Geçen gün bu eğitimin bir parçası olarak bir medya kuruluşunun Ankara temsilcisi geldi ve medya ile siyaset ilişkisini uzunca kelimelerle anlattı.
İş soru cevap kısmına gelince tabi ki gündemdeki ilk soruda doğal olarak halk arasında “şike yasası” olarak adlandırılan “spor müsabakalarında şiddet ve düzensizliğin önlenmesi” konulu kanun oldu.
Dersi veren hoca bu yasanın zamanlamasının doğru olduğunu söylediğinde dayanamayıp müdahale ettim. Bence zamanlama yanlıştı. Hoca “insafsızca olur karşı çıkmak” dedi. Çünkü hapisteki bazıların uzun yıllar bu yasalar nedeniyle yatmak zorunda kalacağını söyledi. Oysa bu “insafsızca” yaklaşım değil. Benim “insafsız” olmadığımı bilen bilir. İnsanca düşünürüm.
Yasanın zamanlaması bence gerçekten doğru değil. Bir dava var. Davanın sanıkları var. Bu sanıklar öyle veya böyle ülkenin gerçekten pek çok şeyine müdahale edecek kudrete sahip insanlar. Şimdi bu davanın devam ettiği bu zamanda bu yasanın çıkarılması sıkıntı olur.
Siyasi olarak faturası elbette iktidar partisine çıkar. Her ne kadar muhalefet partileri de yasanın geçmesi için oy kullanmış olsa da nihayetinde halk yasayı çıkaranın ekseri çoğunluğa sahip iktidar partisi olduğunu değerlendiriyor.
Konu üzerinde tartışırken söz bu yasaya iktidar partisinden karşı çıktığını net dille söyleyen Şamil Tayyar’a geldi.
Grup içinde muhalefet yapmasının yanlış olduğu söylenirken daha da ileri gidilip “ne gereği var, sussun ve sesini çıkarmadan gelene kabul oyu versin” denilirken daha da hayrete düştüm.
Halkın oyu ile seçilmiş birinin doğru bildiğini söylemesi kadar doğal ne var anlamadım. Hele Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında arabozuculuk yapıyor yakıştırması hiç uygun değil. Üstelik bu insan Başbakan’a bağlığını sadakatini her fırsatta dile getirir. Hem de geçmişte Cumhurbaşkanına karşı ciddi muhalif yazı yazmış bir gazetecidir. Nasıl bir alaka kuruluyor ki bu yakıştırma yapılıyor. Aynı akşam sıcağı sıcağına ekrandan bu gazeteci vekili ekrandan izledim. “ben dostum dost” diye feryat ediyordu. “Ben dost olduğumdan Başbakan’a doru bildiğimi söyledim, kimseye şirin gözükmek için riya yapmadım” diyordu. İnanıyorum ona dost olduğundan çıkıp doğru bildiğini dosdoğru söyledi. Kaç kişi yapar bunu Allah için.
Aynı şeyi biz Belediye meclisinde yaşamadık mı? Doğru bildiğimizi söylediğimizde ululemre itaatte sorunumuz mu var demektir. Asla. Bizde dost olduğumuzdan yapıyoruz.
İnşallah bunu kişiler arasında bozgunculuk yapanların gıybetine prim vermeyen, onların mikserliklerine alet olmayan bilmesi gerekenler bilirler de kimin dost kimin yüzüne gülerken arkadan düşmanlık ettiği çıkar ortaya. Doğru biliyorsa bırakın söylesin. Söylesin ki beyin fırtınası olsun. Ülke için doğrular hayata geçsin.
Selam ve dua ile…
Bu haber 4431 defa okunmuştur.