Haberci71.com -  Kırıkkale Haberleri
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Arınmaya yolculuk 29 bölüm

Fazlı GÜVENTÜRK

07 Aralık 2012, 00:53

Fazlı GÜVENTÜRK

Arınmaya yolculuk 29 bölüm

            Kalbi Mekke için Medine için yanıp tutuşan ve oralara ulaştığında 9 şiddetinde sarsılanlar için yazılmış, hem bir rehber olsun, hem yaşadıklarımızı anlatısın amaçlı bu yazılara vesile olanlardan Yaradan razı olsun..

            NUR DAĞI

            Hira, Kâbe’ye uzaktan hüzünle bakan bir mağara…Nûr Dağı’nın üstünde âdeta bir kartal gibi gözlerini Kâbe’ye dikmiş, uzattığı başını hiç kıpırdatmadan ona selâm duran bir mekân! Aradaki mesafe, yaklaşık beş kilometre! Zirvesi, rükûu andırır bir vaziyette Kâbe’ye bakıyor…

            Etekleri belli bir sarsıntıyla aşağıya sarkmış ve bu hâliyle, zirveden koparak aşağı kaymış izlenimi veriyor insanlığa…! Belki de vahyin ihtizazıyla sarsılıp ağırlıklarını silkelemiş bir dağ Cebel-i Nûr…!

            Efendimiz, Ramazan ayını Nur dağının tepesindeki mağarada tefekkür, ibadet ve dua ile geçirirdi. Burası sessiz ve sakindi. Tefekkürüyle baş başa kalması için en müsait yerdi. Cemiyetin bozuk havasından sıkılan mübarek ruhları burada huzur buluyordu. Efendimiz, Hira Mağarasında rastgele değil, dedesi Hz. İbrahim’in Hanif dini üzere ibadet ve tâatte bulunuyordu.

            Ramazan’ın bir Pazartesi gecesi idi… Gecenin yarısı geçmiş Nur Dağı, derin ve manalı bir sessizliğe bürünmüştü. O civarda her şeyde onunla birlikte sessiz ve sakindi. Çevreyi buram buram misk kokusu sardı. Korku ve ümit, heyecan ve sükûnet tecellileri iç içe idi. Beklenen an gelmişti. Vahiy meleği Cebrail (a.s), bu ıssız ve karanlık gecede, etrafa ışıl ışıl nurlar saçarak, tatlı fakat gür bir sedâ ile: “Oku!” diye seslendi. Efendimiz “Ben okuma bilmem!” diye cevap verdi.

            Hz. Cebrail, kendilerini kucakladı ve sıkıp bıraktıktan sonra yine seslendi: “Oku!” Bu sefer Efendimiz: “Ben okuma bilmem söyle, ne okuyayım?” dedi.

            Bunun üzerine melek, Alak Sûresinin ilk âyetlerini başından sonuna kadar okudu. “Oku! Seni yaratan Rabbinin adıyla oku! Ki, O, insanı pıhtılaşmış bir kandan yarattı. Oku, senin Rabbin, kalemle yazı yazmayı öğreten, insana bilmediğini talim eden, bol kerem ve ihsan sahibidir.”

            O andaki vazifesi sona eren Hz. Cebrail de birden bire kayboluverdi. Efendimiz heyecanlanmış ve korkmuştu. Mağaradan çıktı ve Mekke’ye doğru hareket etti. Yolda hızlı adımlarla yürürken geçtiği yerlerdeki dağ, taş ve ağaçlar “Esselâmü aleyke yâ Rasûlallah!” diyerek ona selam veriyor, peygamberlik vazifesini tebrik ediyorlardı.

            Efendimiz sağına soluna baktığında ağaçtan ve taştan başka bir şey göremiyordu.

HİRA’NIN İMAMI        

            İnsan kendini dinlemek ister, sessiz sakin yerlere gider, dingin yerlere gider. Sığ terlere gider. Düşüncelerini berraklaştırmak için sessizlik ister. Bugünün muhasebesini yapmak, dünü düşünmek ve gelecekteki adımları için herkesten uzak kalmayı arzu eder.

            Mekke gürültülü, Mekke patırtılı, Mekke koşturmalı, Mekke panayır şehri, Mekke alıp verenlerin şehri. Mekke ticaretini, aloış verişini, konuşmasını hep yüksek sesle yapan şehir.

            İşte bu koşturmada bir kutlu insan, bir mübarek insan dinlemek istiyor kendisini. Duyduğu uzun zamandır duyduğu gaipten gelen sesleri düşünmek istiyor. Rüyalarını görmüş olduğu rüyaları yorumlamak istiyor. Mübarek insan çıkıyor zirveye. Dağa çıkarken pek çok mağara var, mağaraya benzeyen yerler var, barınmaya belki daha müsait yerler. Ama Resulullah zirveye çıkıyor. Çünkü zirve tek ve zirveye çıkacak insan zirvenin insanı zirvedeki insan. Çıkıyor zirveye.

            Hira; Nur dağının güzeli, nur dağının nazlısı, nur dağlının Leyla’sı. Sade bir mağara değil ki Hira. Üzerinde içinde peygamber misafir etmiş kutlu mağara. Cebrail görmüş mübarek dağın mübareği. İnsanlılığın kurtuluş rehberi Kuranın ilk ayetlerini herkesten önce duymuş mübarek mağara.

            İşte bu dağa çıkan kutlu insan kendini bulmak için çıkmış be kutlu dağın kutlu mağarasına varmış. İşte bu çıkışa tam destek veren kutlu kadın. Hz. Hatice. Gün aşırı yemek götürmüş eşine. Hazırlamış azığını gelmiş Nur dağının eteklerine. Kutlu insan inmiş aşağıya ve yemişler yemeklerini. Dertleşmişler, istişare etmişler ve dönmüş Hz Hatice evine. Kavga etmemiş, nerdesin dememiş, neden evine gelmiyorsun feryadını basmamış. İnanmış el emin sıfatlı eşinin her yaptığına. O yapıyorsa doğrudur demiş.

            Alemlerin rabbinin Resulü olduğunu öğrenmeden önce el emin idi. Herkes tarafından seviliyor sayılıyordu. Zaten lekesizdi. Sen dağdasın demedi, sen yanımda değilsin demedi. Konuşanlara dedikodu yapanlara doğrudur demeden inandı eşine ve ilk Müslüman olma şerefene erişti ne mutlu.

            Nur dağına çıkacağız. Resullullah’ın Cebrail ile karşılaştığı yere, Habib’in tevekkül ettiği yere. Sevr’den tecrübeliyiz. Kimseye sen önden çık ben arkadan çıkıyıyım veya şöyle hareket edin böyle hareket edin demiyoruz. Herkes istediği gibi ve zevkine göre çıksın.

            Bu sefer arkadan yürüyorum. Tüm ekipten sonra çıkmak istiyorum. Önden gidenlere dediğim tek şey, hızlı giden orada çok kalsın, tadını daha fazla çıkarsın. Öyle de oluyor. Hızlı giden erken çıkıyor.

            Burası Sevr dağından daha az yüksekliğe sahip. Yolları da basamak şeklinde yapılmış. Sadece daha dik olduğundan çıkışta zorlanmalar oluyor. Ama Sevr’den tecrübeli herkes, daha rahat çıkılıyor.

            Zirveye ulaşıyoruz içimizden dualar ederek. Zirveye varıyoruz, Yaradan’dan Cebrail’i göstermesi için niyazda bulunarak. Önce çıkıp orada bizi bekleyenler tecrübeli tabiî ki. Bizi yönlendiriyorlar. Daracık bir mağaranın içinden geçerek Hira mağarasına ulaşıyoruz.

            Mağaranın içi ancak iki kişinin sığıp dua edeceği kadar büyüklükte. Dışında ise aynı anda hemen mağaranın ağzında 5-6 kişi namaz kılabilir. Giriyoruz mağaranın içine. Ardımda bizimle çıkanlar var. Diğer gruplar yani bizim ekibin haricindekilerin bir kısmı biraz uzakta namaz kılıyor, bir kısmı ise daha yeni tırmanışa geçtiklerinden mağara bize kalıyor.

            Hani derler ya; doya doya ibadet ediyoruz. Doya doya dua ediyoruz. Ta mağaranın ucundayım. Oradan Kabe’yi görmeye çalışıyorum; ışıklar seziliyor ama kabe yüksek yapıların arasında kalmış, görünmüyor. Kendimizden geçiyoruz. Yüksek sesle yaptığım belki de bağırarak yapmış olduğum duaya ardımdakilerin amin dediğini bir müddet sonra duyuyorum.

            Yeni grupların gelmesi ile hak olmasın diye terk ediyoruz Hira’mızı. Cebrail’i biraz geride düşüneceğiz, tasavvur edeceğiz. Düz ve belki 20 den fazla insanın namaz kılacağı kadar yer var kayaların üzerinde. Oraya çekiliyoruz. Bizden önce çıkanlar yatsı namazını Adem hafızın imametinde kılmışlar.

            Bizde kılalım diyoruz. Meslektaşım ve umre sırasında benden fazla kilo veren tek adam olan Fatih kardeşim kamet getiriyor. Bizde geçiyoruz imam olarak öne ve yaklaşık on kişi ile başlıyoruz namaza. Yatsı namazının farzını kıldığımızda selam verip bakıyoruz arkaya doğru saf uzamış. Arka kayalarda da bize uyan cemaat var, değişik ülkelerin vatandaşlarından.

            Bu benim için ciddi bir şeref. Cebrail’in ilk emri getirdiği ve Peygamberimizin baktığı gözünün değdiği bu dağlarda namaz kılmak hele onun makamına geçip haddi olmayarak namaz kıldırmak ne büyük onu ne büyük şeref. Bu şerefi yaşadığım için kendimi gerçekten bahtiyar hissediyorum.

  

            Namazdan sonra kenara çekiliyoruz ve düşünüyoruz. Resulullah nerede kalmış, nerede yatmış, nerde yemek yemiş, Cebrail nereden gelmiş, Hz Cebrail’i görünce neler düşünmüş, nasıl korkmuştur Allah’ın resulü, sonra ne güzel dost oldular Cebrail’le. Bunları düşündük.

            Cemile hocanın Arapça öğrencileri daha güzel değerlendirdi Hıra’yı. Birsi ilk ayetleri okudu, İkra ile başlayan ve diğerleri başladı tercüme etmeye. Birinin yetişemediği yerde diğeri takviye gelerek belki bir belki iki sayfayı tercüme ettiler. Hem kendileri için hem bizim için faydalı oldu.

            Ardından inişe geçtik. Tevafukken arayan değeri ölçülmez insanlara konuştuk. Hira’yı değerlendirdik. Nur dağını değerlendirdik. Sohbet ederek indik Nur dağından aşağı. Aşağıda araba beklerken içilen soğuk meşrubatlar ise unutulmazdı.

Yazının devamı bir sonraki gün        

Bu haber 4083 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
KIRIKKALEDE TARİH YAZAN ÜÇLÜ10 Ocak 2021

HABER ARA


Gelişmiş Arama

REKLAMLAR



 


RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapı: MyDesign Haber Sistemi