Arınmaya yolculuk 58 bölüm
Kalbi Mekke için Medine için yanıp tutuşan ve oralara ulaştığında 9 şiddetinde sarsılanlar için yazılmış, hem bir rehber olsun, hem yaşadıklarımızı anlatısın amaçlı bu yazılara vesile olanlardan Yaradan razı olsun..
Savaş uzaktan uzağa ok atışları ile devam etti. Bu da savaşın uzaması demekti.
Hendeğin dar bir yeri vardı. Usta bir binici, iyi bir at, buradan zor da olsa atlayıp karşıya geçebilirdi. Allah Rasûl-ü akıllara durgunluk veren kıvrak zekâsıyla oraya yığınak yaptılar. Hendeğin dar yerinden atlamayı başaran müşrikler Müslümanların ortasına düşeceklerdi.
Efendimizin düşündükleri bir bir gerçekleşiyordu. Civarın en meşhur savaşçıları burada şanslarını denemeye başladılar.
Hendeği ilk geçen Amr bin Abdivüdd oldu. Çok yaşlı olmasına rağmen yüz savaşçıya denk kabul ediliyordu. Çarpışmak için bir rakip talep etti. Karşısına Hz.Ali (r.a.) çıktı. Amr, karşısında bir çocuk görünce alay etti.
Ona karşı at üzerinde savaşmayı gururuna yediremediği için atından indi ve bir kılıç darbesi ile atını yere serdi. Sonra da Hz.Ali’nin karşısına dikildi. İlk hamleyi Amr yaptı.
Darbenin şiddetinden Hz.Ali’nin kalkanı parçalandı ve kılıcın ucu yüzünü hafif yaraladı. Hamle sırası Ali’deydi. Hz.Ali’nin salladığı kılıç Amr’ın kafasını uçurdu. Hz.Ali tekbir getirince Müslümanlar da hep birden tekbir getirdiler.
Amr’ın ölümü müşrikler arasında müthiş bir sarsıntı meydana getirdi. Mü’minler ise moral bulmuşlardı. Amr’ın ardından Dirar ve Hübeyre isimli savaşçılar gelmiş, onlar da Hz.Ali’nin darbelerine dayanamayıp kaçmışlardı. Son olarak da en meşhur muhariplerden Nevfel hendeği atlayıp karşıya geçmeyi başardı.
Onu da yine Hz.Ali karşıladı. Kaçarken hendeğe yuvarlandı. Müslümanlar onu taşlayarak öldürmek istediler. Nevfel; “Beni şerefli bir ölümle öldürün.” diye yalvardı.
Hz.Ali indi ve kılıçla onun da işini bitirdi.
Muhasara uzadıkça uzuyor, müşriklerin saldırıları her defasında Müslümanlar tarafından püskürtülüyordu. Her iki taraf da büyük sıkıntı içindeydi. Açlık ve soğukla karşı karşıya kalmışlardı.
Savaşan insanların hatta at ve develerin dahi yiyecekleri bitmişti. Bu savaşa ganimet elde etmek için katılan çapulcular, savaş uzayınca sabırsızlanmış ve bir an önce neticeye ulaşmak istiyorlardı.
Muhasaranın devam ettiği bir gün düşman birlikleri Rasûlullah’ın çadırını şiddetli ok yağmuruna tutmuşlardı.
Efendimiz o gün ikindi ve akşam namazlarını vaktinde kılamadı. Şahsına eziyet ve hakaret edenlere bile beddua etmeyen Efendimiz, namazlarını kazaya bıraktırdıklarından dolayı ; “Onlar nasıl güneş batıncaya kadar bizimle uğraşıp namazımızdan alıkoydularsa, Allah’da onların evlerine, karınlarına ve kabirlerine ateş doldursun.” diye beddua etti.
Daha sonra o günün öğle, ikindi, akşam namazlarını ashabıyla birlikte kaza ettiler. Her iki taraf da açlık, yorgunluk, soğuktan bunalmıştı. Nuaym b. Mes’ud gizlice Müslüman olmuştu. Allah Rasülü ona bir müddet daha Müslüman olduğunu gizlemesini söylemiş ve onu bu muhasara esnasında çok mühim işlerde kullanmıştı.
Nuaym, hem Kureyş’in hem de Yahudiler’in güvendikleri bir insandı. Efendimiz ona harbin bir taktik savaşı olduğunu söylemiş ve bu yüzden Müslüman olduğunu gizlemesine izin vermişti.
Nuaym bu ruhsat üzerine Yahudilere giderek: “Kureyş sizi bırakıp gidecek ve Muhammed (s.a.v.) le baş başa bırakacak, düşünün o zaman haliniz nice olur? Eğer bu duruma düşmek istemiyorsanız onların ileri gelenlerinden bir kaçını rehin olarak isteyin.” dedi.
Onlar Nuaym’a itimat ettiklerinden bu söze inandılar. Nuaym daha sonra Kureyş’e gitti. Onlara da; “Yahudiler Muhammed (s.a.v.)’le gizlice anlaştılar. Sizin ileri gelenlerinizden birkaçını rehin alıp ona teslim edecekler. O da onlara ilişmeyecek. Sakın sizden böyle bir talepte bulunurlarsa onların dediğini yapmayın” dedi.
Kureyşliler de Nuaym’a güvendiklerinden bu konuda zerre kadar şüphelenmediler.
Kureyş ileri gelenleri ile Yahudi liderleri bir araya geldiler. Her iki taraf da birbirlerinden şüpheleniyorlardı. Önce Yahudiler sözü açtılar: “Siz başınız sıkışınca çekip gidecek ve bizi bu adamla baş başa bırakacaksınız. Teminat için bize birkaç rehin vermelisiniz yoksa biz savaşı bırakacağız.” dediler.
Kureyşliler zaten böyle bir teklifi bekliyorlardı. Nuaym’ın sözünü hatırlayıp, teklifi reddettiler. Böylece aralarındaki anlaşma bozuldu ve Yahudiler harp sahnesinden çekilmeye başladılar.
Müşrik ordusu son defa var güçleriyle hendeğin her iki tarafından hücüma geçtiler. Harbin bütün şiddetiyle devam ettiği bu nazik anda Efendimiz, ridasını üzerinden atıp, ellerini açarak şöyle dua ediyordu:
“Ey kitabı (Kur’anı) indiren, hesabı en çabuk gören, kavim ve kabileleri bozguna uğratan Allah’ım! Onlara karşı bizlere yardım et! Allah’ım sen bu bir avuç Müslüman’ın helâkını dilersen, artık sana ibadet edecek kim kalır?”
O gün çarpışma bütün şiddeti ile devam etti, artık hava kararmış, iki taraf da karargâhlarına çekilmişlerdi.
Gecenin karanlığında Hz. Cebrail (a.s.) gelerek Peygamber Efendimize düşman ordusunun bir rüzgâr ile perişan edileceğini müjdeledi.
Cumartesi gecesi idi. Geceyle birlikte müşrik ordusunun bulunduğu sahada en soğuk kış gecelerinde esen dondurucu bir rüzgâr esmeğe başladı. Müşriklerin gözleri toz ve toprakla doldu. Eşyalar havada uçuşuyor, çadırlar sökülüyor, atlar, develer birbirlerine karışıyor, göz gözü görmüyordu.
Düşmanı artık korku ve panik havası sarmıştı. Bozgun önce Kureyş müşrikleri arasında başladı. Askerlerden önce Ebû Süfyan devesine atladı ve: “Hemen göç ediniz, işte ben gidiyorum!” diyerek Mekke’ye doğru yola koyuldu. Onun bu hareketi ile bozgun başlamış, artık kimseyi durdurmak mümkün değildi. Süratle toparlanıp Mekke ye doğru hareket ettiler. Bunu gören diğer kabileler de yurtlarına döndüler.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e ve Müslümanlara yapılan bu ilahi yardımdan Kur’an-ı Kerim de şöyle bahsedilmektedir; “Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın ki, düşman orduları size saldırdığında, biz onların üzerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. O zaman Allah sizin yaptıklarınızı görüyordu.”
Bir ay süren bu çetin savaş Allah’ın yardımı ile sona ermiş, düşman perişan edilmişti. Müslümanlara rahat bir nefes alma imkânı doğmuştu. Mü’minler arasında tam bir bayram havası yaşanıyordu.
Rasûlullah’ın; “Bundan sonra biz gidip onlarla çarpışacağız, artık onlar gelip bizimle çarpışmayacaklar.” müjdesiyle mücahidler şehre döndüler.
Bu muharebede mücahidlerden yedi şehid verilmişti. Kâfirlerden ise dört ölü vardı. Şehid olan sahabilerin hepsi de Ensar’dan dı.
Hendek savaşının yapıldığı bu yerde küçük mescidler inşa edilmişti. Eskiden sayıları yedi olan bu mescidlerden ayakta kalabilenleri kuzeyden güneye şunlardır.
Yazının devamı bir sonraki gün
Bu haber 3803 defa okunmuştur.