Arınmaya yolculuk 63 bölüm
Kalbi Mekke için Medine için yanıp tutuşan ve oralara ulaştığında 9 şiddetinde sarsılanlar için yazılmış, hem bir rehber olsun, hem yaşadıklarımızı anlatısın amaçlı bu yazılara vesile olanlardan Yaradan razı olsun..
KENDİNİ DİNLEME
Şu kısacık zaman diliminde iman ve ibadet hayatımı yeniden gözden geçirdim. Sürekli kendimi sorguladım. Bu topraklarda Sahabe efendilerimizin yaşantıları gözümde canlandı. Kendi hayatımla kıyasladım. Öteden beri zihnimi meşgul eden bir düşüncem vardı. “Keşke ben de peygamberimiz döneminde yaşayabilseydim.” diyordum.
Buralarda ashabın fedakârlıklarını düşününce “İyi ki bu dönemde yaşıyorum” diye şükrettim. Asr-ı Saadet fedakârlık dönemiydi. Onlar karınları doyuncaya kadar yemek yiyemediler. Şayet varsa elbiseleri yumuşak değildi ve bedenlerinde izler bırakıyordu. Zengin olanları ise infakta yani ihtiyaç sahiblerine dağıtmakta yarış halindeydiler.
Savaşa giderken bayrama gider gibi gidiyorlardı. Namaz kılarken kendilerinden geçiyor, saatlerce ibadet ediyorlardı.
Uyku yoktu… İstirahat yoktu…
Yirmi birinci yüzyıl Müslümanlarından ben, bunların hiçbirini yapamazdım. Allah korusun şayet o dönem de yaşamış olsaydım belki küfür cephesinde bile olabilirdim.
Yaptığım Umre ziyaretimin kabûlünden şüphe etmedim. Rabbimin: “Ben kulumun zannı üzereyim. O beni nasıl bilirse ben öyleyim” fermanıyla ümitliydim. Bu sebeple kalbimde şüphe ve tereddüt yoktu. Umre’ye gitme kararı aldığımda çevremdekiler değişik tepkiler vermişlerdi.
Kimileri:
- Daha yaşın genç, ne yapacaksın Umreye gidipte?
- Araplara para mı kazandıracaksın?
- Hacca gidilmeden umreye gidilmez!
- Umreye harcayacağın parayla hayır yap! demişlerdi.
Halbuki; Umre için ayırdığım parayla arabamın modelini değiştirsem, evimin mobilyalarını yenilesem ya da Avrupa’ya tatile gitsem kimse “Bunları yapacağına fakirlere yardım et!” demezdi.
Kâbe, Allah’ın eviydi. Herşeye rağmen Rabbim beni evine çağırmış, misafir etmişti. Benim de pek çok tanıdığım vardı ama hepsini evime davet edip, onları misafir etmiyordum. Benim için özel olanları davet ediyordum.
Zannediyorum Allah (c.c.) da özel kullarını evine kabul ediyor, onlara ikramlarda bulunuyordu. Bu sebeble kendimi özel hissettim. Ama ben de bu konuda diğer ihtiyaçlarım dururken önceliği Umre yapmağa vermiştim. Ben proğramlarım arasında Umreyi ilk sıraya aldım, herhalde Rabbim de diğer kulları arasında beni ilk sıralara almış olmalı ki, evine misafir etti.
Evet, üzerime farz olduğu halde henüz hac vazifemi yapmamıştım. Ama Hac’dan önce Umre yapıp, bu güzel toprakları görüp tanıyıp, ibadet usullerini öğrenmemin dinen ne sakıncası olabilirdi?
Bazıları ısrarla:
“Hacca gitmeden Umre yaparsan, hac farz olur.” Diye beni bu ziyaretten vazgeçirmeye çalışmışlardı.
Bildiğim kadarıyla;
1- Müslüman olan
2- Akıllı olan (Deli olmayan)
3- Buluğ çağına eren
4- Hürriyeti kısıtlı olmayan
(Tutuklu veya hapiste olmayan)
5- Sağlıklı olan
(Hacca gidemeyecek kadar hasta olmayan)
6- Ekonomik yönden hacca gidip-gelebilecek mali imkânı olan her müslümana hac ibadeti farz idi.
Kayıt yaptırıyordum ama kurada çıkmıyordu Ayrıca “Hacılığı tutamamaktan” endişe ediyordum. Oysa farz olan bir ibadet hacı olan müslümana da, hacı olmayan müslümana da farz idi.
Haram olan bir söz, davranış hacı olana da, olmayana da haramdı. Yani günah-sevap noktasında haccı yapanla yapmayan arasında bir fark yoktu. “Hacı olduktan sonra, yalan söylemeyeceksin, gıybet etmeyeceksin, alkol almayacaksın, kumar oynamayacaksın, zina etmeyeceksin; dünyadan elini, eteğini çekeceksin” diye epey korkutmuşlardı.
Sanki “Hacca gitmeden her türlü günahı işleyebilirsin, hacdan sonra bir daha yapmazsın.” Demek istiyorlardı.
Hac yapmam zaten bana farzdı. Hac görevimi yapmadığım için Umre’ye gelmeseydim bunca sevaptan ve güzellikten mahrum kalacaktım. Hacca gelmek için de bu kadar hevesli olmayacaktım.
Peygamberimizin: “Kim kendisini Beytullâhi’l Haram’a ulaştıracak kadar azık ve bineğe sahip olduğu halde haccetmemiş ise, onun Yahudi veya Hıristiyan olarak ölmesi arasında fark yoktur.” hadisi hacca gitme kararımı pekiştirdi.
Yazının devamı bir sonraki gün
Bu haber 3573 defa okunmuştur.